2.Bölüm
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Misakı ve Milli sınırları içerisinde tüm vatandaşları ,rengini şehitlerinin kanının renginden alan Türk bayrağı altında ayrımsız bir ve beraberdir. Türkiye Cumhuriyeti tarafında bir ayrımcılık söz konusu değildir. Herkes yasal koşullarını taşımak şartıyla kesinlikle eşittir. Yaşadığımız coğrafyanın sıkıntılarını bir ve beraber çözmek zorundayız. Türk askerini ,polisini , her meslekten ülke vatandaşını katlederek, köyleri ,okulları, işyerlerini yakarak ,insanları gönüllü ya da gönülsüz zorla yada kandırarak dağa kaçırarak hiçbir sorunu çözmek mümkün değildir. Maalesef terör örgütü bu hain çizgide kan dökerek bunu yapmayı fırsat buldukça her fırsatta denedi .(Hala denemeye de devam ediyor.)
O gün (18 Nisan1992 )’de öğleden sonra Doğubeyazıt Iğdır Devlet karayolunun Pamuk geçidi mevkiinde ilkbaharı fırsat bilen bölücü terör örgütü mensubu silahlı gözü dönmüş yaratıklar Ağrı dağı eteklerinde terörist hareketlilik halindeydi. Bu terörist hareketlilik o zaman Kars’a bağlı bir ilçe olan Iğdır sınırları içerisindeki Pamuk geçidinde tamda Devlet karayoluna çok yakın bir mesafede kendisini göstermişti. O yaratıkları güpe gündüz görmemek mümkün değildi.Yataklık yapanlar ,destek olanlar tüm onları görmüş teröristlerin yaşattıkları kıyamete tanık olmuş ama duymadık ,görmedik yalanıyla terör örgütünün saflarında kalmışlardı. En büyüğü en kıdemlisi 29 yaşında olan 4 güzel insan,4 genç astsubay,İlhan Hamlı,Naci Yıldırım,Erkan Iğdır,Mustafa Karaçimen ,4 ana kuzusu bu vatanın kınalı kuzusu ,karıncayı dahi incitmemiş, hiç kimseyi ötekileştirmemiş, hatta bölge insanıyla kardeş olmuş, dost olmuş ,ekmeğini, suyunu onlarla paylaşmış ,kimseye kötü gözle bakmamış, bölgenin her türlü zor şartına rağmen o bölgede görev yapmaktan imtina etmemişti.4 genç astsubay bölgede zorunlu şark görevini yapıyordu. Süresini dolduran batıda başka bir birliğe tayin oluyordu.4 astsubaydan 29 yaşında olan Astsubay İstihkam Teknisyen Kıdemli Üstçavuş İlhan Hamlı ilkbaharla birlikte şark görevini tamamlamış hatta evinin eşyalarını toplamaya bile başlamıştı. Tayinlerin açıklanması eli kulağındaydı. Bölgedeki terörist hareketlilik nedeniyle tayinlerin açıklanması biraz geçiktirimişti.1980 yılında 17 yaşında İzmir Narlıdere’de İstihkam Astsubay Sınıf Okulunda askeri üniforma giymişti. En çok annesi mavi gözlü paşasının asker olmasına sevinmişti. İlhan astsubay annesinin mavi gözlü paşasıydı. Babası iğne ile kuyu kazarak geçimini temin eden ve Samsunda yaşayan bir mahalle terziydi. Annesi ev kadınıydı. Samsundaki babaevleri tek katlıydı. Aslen babadan anneden Orduluydular .Babası çocuk yaşında Samsun’a gelmiş o geliş Samsun’a yerleşmiş ,annesiyle babası Samsunda evlenmişti. İlhan astsubay Evliydi ,Adapazarı’nda Sakarya Kışlasında görev yaparken evlenmiş ,bu evlilikten bir kızı vardı henüz ilkokula bile gitmiyordu. Samsun’da birde ağabeyi vardı. Şark görevi nedeniyle Kars’da bulunuyordu. Askeri lojmanda değil, Kars’ın Merkez Mahallesinde Öğretmenevleri (Ortakapı Mh.) Gül sokakta No:9 adresinde (İlhan Hamlı’nın terör örgütü tarafından şehit edilmesinden sonra Gül sokağın adı Şehit Astsubay İlhan Hamlı Sokağı olarak değiştirilmiştir.)2 katlı bahçeli bir evde kiracıydı. Tam anlamıyla Kars’ın yerli halkıyla birlikte aynı mahalleyi paylaşıyor aynı esnaftan alışveriş yapıyordu .Seveni eşi dostu çoktu ,selam verdiği selam aldığı mahalleden bir çok komşusu vardı. Kimseyle sürtüşmesi, kırgınlığı olmayan güzel bir insandı. Çünkü kimseyi incitmeyen kimseye saygısızca davranmayan çekirdek bir aile babasıydı. Kimin kim olduğu kimsenin umurunda değil ama o 4 genç astsubay gerçekten yüreği çok güzel insanlardı. İçlerinde tek evli olanı İlhan astsubaydı. Diğer 3 astsubay Erkan Naci ve Mustafa yaşça daha küçük ve bekardı. İlhan astsubay tayin öncesi Doğubeyazıt’a astsubay sınıf okulundan devre arkadaşlarıyla vedaya gitmişti. Bu vedanın arkadaşlarıyla son vedası olabileceğini hiç düşünmemişti .Aslında bu hayatta hiç kimsenin yaşama dair bir garantisi yok. O gün pamuk geçidi mevkiinde yaşanabilecek kıyametten ,gözü dönmüş terörist yaratıklardan başka kimsenin haberi yoktu. Çünkü bölücü terör örgütü mensupları o gün bütün planlarını güpe gündüz yol kesip masum insanları aralarında hiç husumet yokken katletmek üzerine kurmuşlardı. Kars’da görevli 4 astsubayın dönüş yolunda terör örgütü mensuplarının gerçekleştireceği kanlı eylem bir kez daha aşağılık bölücü teröristlerin gerçek yüzünü gösterecekti . Ancak gerçekleri görmek istemeyenler yine farklı görebilirdi. Hiçbir şeyden habersiz özel bir otomobil içindeki 4 astsubayla seyir halinde iken Iğdır kırsalındaki Pamuk geçidi mevkiine geldiklerinde Devlet karayoluna taşların engel olarak dizildiğini görmüşlerdi .Önlerinden giden bir kamyonun terörist kılıklı yaratıkların dur ihtarına uymayarak hızını artırdığını birkaç saniye içinde taşların arasından hızla geçip kurtulup gittiğine tanık olduklarında geri dönüş mesafesini çoktan geçmişlerdi. Öyle bir yola girmişlerdi ki olup biteni gördüklerinde geri dönüp kurtulmaları imkansızdı. Belki de o yüzden bu yolun adı pamuk geçidi idi. Terörstlerin dur ihtarına uymaları halinde kendilerini nasıl bir sonun beklediğini bölücü terör örgütünün önceki eylemlerinden asker olarak az çok tahmin edebiliyorlardı. Bu yüzden içinde 4 astsubayın bulunduğu 55DT115 plakalı özel otomobil ani olarak hızını artırmış yola dizili taş engelleri aşarak tehlikeli bölgeden uzaklaşmayı denemekten başka bir çarelerinin kalmadığını düşünerek hareket etmişti. Daha önceden yola pusu kurmuş olan kalabalık terörist grup otomobilin durmayacağını fark ettiklerinde aracı çapraz ateşe alarak el bombası da dahil uzun menzilli silahlarla adeta düşman bir ülkenin askeri aracına ateş eder gibi bir anda hunharca saldırmışlardı. Teröristlerin açtığı ateş ve yola dizilen taş barikatlar nedeniyle araç kontrolünün kaybedilmesini müteakip yol dışına çıkarak bir kayaya bindirerek durmuştu. Araç bu esnada teröristlerce tekrar ateş altına alınmış ve el bombası atılmıştı. Tüm bu vahşeti 16:30 çivarında güpe gündüz TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ EGEMENLİK SINIRLARI İÇERİSİNDEKİ KARS ili IĞDIR ilçesi PAMUK GEÇİTİ mevkiinde yol kesen teröristler gerçekleştirme cesareti göstermişlerdi.O gün o karanlık noktada adeta bir kıyamet yaşanmıştı. Kıyameti yaşatanlar düşman bir ülkenin askerleri değildi.Türk vatandaşı kimliği taşıyan o bölgede yaşayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde devletin her türlü imkanından faydalanan ama beynini başkalarına kiraya vermiş hatta içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlarımızın kuklası olmuş yaratıklardan başkası değildi. Aslında o gün orada o hain yaratıklar o tarihte Şamda yani Suriye’de olan teröristbaşı bebek katili Abdullah Öcalan’ın bizzat talimat ve emirleri çizgisinde hareket ederek ,sivil ve silahsız olmalarının hiçbir anlamı ve karşılığı olmayan Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu 4 kahraman Astsubayımıza ve onların şahsında Türk Silahlı Kuvvetlerine özet olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletine adeta biz güçlüyüz diyerek meydan okumuşlardı. Onların meydan okuması aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir vızıltıdan başka bir şey değildi. Ama insanlıktan çıkmış bölücü hainler Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölebileceklerini zannediyorlardı.
O günlerde o yıllarda zorla ya da isteyerek bölücü örgüt saflarına katılarak dağa çıkarılmış eline silah tutuşturulmuş ,dağda kamplarda silahlı eğitim verilmiş o kadar çok kara cahil vardı ki onları da bölücü terörüde lanetleyerek bir hatırlayalım ki ,bir daha kimse böyle yalanlara inanıp boş hayaller peşinde dağlarda beyinsizce kurda kuşa yem olmasın. Saflarına katarak okuması yazması bile olmayan o kadar çok kişiye seni kaymakam ,seni vali,seni hakim ,savcı ,general yapacağız vadi ile kandırmışlardı. Kaymakamlık ,valilik, hakimlik, savcılık ,generallik onlar için bu kadar kolay vad edilebiliyordu. Çünkü tüm bu saçmalıklara inanacak kadar kara cahili boş vadlerle kandırarak bölücü terör örgütünün saflarında toplamışlardı. Bölgede böyle bir örgütlenme yaşanırken bunlara neden engel olunamamıştı? Ankara neden bu gidişatı sıcağı sıcağına ciddiye almamış ya da alamamıştı? Bir yerde ciddi bir kopukluk,bir yerde bir ihmal mi yaşanmıştı? Bölücü hainlerin bir anda harekete geçmesine neden engel olunamamıştı. Bu işler bir anda bu kadar bir çığ gibi büyümemeliydi.