'Nezaket akıllıktır' der, Alman Filozof Arthur Schopenhauer.

'Nezaketsizlik yüzünden gereksiz yere ve bile bile düşman kazanmak, tıpkı insanın kendi evini kundaklaması gibi bir çılgınlıktır.
Nasıl ki doğal halinde sert ve gevrek olan balmumu, birazcık sıcaklık karşısında, istenilen her şeklin verilebileceği ölçüde yumuşuyorsa; en dik kafalı ve düşmanca insan bile, birazcık nezaket ve güler yüzle, yumuşak ve iyi huylu yapılabilir. Buna göre, balmumu için sıcaklık neyse insanlar için de nezaket odur.'' diye devam eder.

Evet, nezaket aslında, toplumsal bir eylem ve toplumsal ahlaklılıktır.

Bir kültürdür, nezaket.

Eğitimdir.

Toplumsallaşma, sosyalleşme, sosyalizasyondur.

Bilgi'dir.

İnanmaktır: her ne ise inandığına saygı duymaktır.

Kendi inandığına saygı duyulmasını istemek gibi başkasının inandığına da saygı duymaktır nezaket.

Eskilerin 'naif olmak' dediği şeydir belki.

Dik durabilmek ile dik kafalılık arasındaki ayırddır nezaket.

Dinleyebilmektir belki de, sonuna kadar dinlenmesi gerekeni.

Ya da dinletebilmektir sonuna kadar dinlemesi gerekenlere.

Barış dilidir.

Barışçı olmaktır.

Barışabilmektir nezaket.

Kendinle, kendiliğinle.

Hatta 'kendinin, kendiliğinin' liyakatıdır nezaket.

Çekip gidebilmektir: ölenlerin ardından, bahaneler üretmeden.

Layık olduğuna gidebilmek.

Evet;

Nezakete layık olabilmek, zor zanaattır belki.

Olamayınca da ağlamamaktır.

Ağlayanları ağlattıkça, ardından ağlamamaktır nezaket.

Bilinmez, belki de bir sinyalizasyon kadar sinyal verebilmektir.