Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerîmde: 'İnsanlara güzellikle söz söyleyiniz' (Bakara, 83) buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz de, bir hadîslerinde, 'Yaralayıcı sözden ve insanlar arasında laf taşımaktan sakınınız' buyurur.
Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî hazretleri, Dîvan-ı Hikmet'inde şöyle der:
'Sünnet imiş, kafir de olsa incitme sen
Huda bîzardır katı yürekli gönül incitenden.'
Bizim an'anevî hayat tarzımında ve millî kültürümüzde, alp'lik kadar, tevazû ve hoşgörü de, birinci derecede önem arzeder. 'Kafirde olsa incitme', insan olarak yaratılmış olmanın ve Yûnus Emre'nin, 'Benüm bir karıncaya vallah istadum vardır' mısrasıyla, canlı-cansız bütün mahlûkata hürmetin fazîletini ifade eder.
Bizim, Türk milleti olarak, tarih boyunca, umûmî manada, yaşayış töremiz de budur. Şüphesiz ki; zaman zaman, dıştan ve içten gelen ve felaket halini alan 'bozulmalar'ın da muhatabı olduk; halen de olmaktayız. Ne zaman ki, bu sözlere kulağımızı tıkadık, 'raydan çıktık' ve 'sapa yollara' girdik.
Ahmed Yesevî yolunun pırlantalarından, Hazret-i Mevlana hazretleri de, 25.618 beyitlik Mesnevî'siyle, 40 bin beyti aşan Dîvan-ı Kebîr'iyle, Fîhi Ma-Fîh'iyle, Mecalis-i Seba'sıyla ve 147 mektubunu ihtiva eden Mektubat'ıyla, Anadolu'dan, dünyayı ışıklandıranların öncüsü olmuştur.
O, bize, 'İnsanlara güzellikle söz söyleyiniz' emrine sadık kalarak, doğruluğu ve güzelliği tavsiyeyle, sosyal dayanışmanın nasıl ahenkli olabileceğinin örneklerini sunmuştur.
Bir beytinde: 'Bize ince, güzel sözler hatırlat da seni insafa getirsin o sözler a arkadaş.' Derken, nezakete, hoşgörüye, incitmemeye davet peşindedir. Bir başka beytinde ise; Tatlı söz, ömrümüzün suyunu emen kumdur' der. Edebiyatımızda, güzel sözle, nezaketle, incinme/incitmeyle ilgili çok sayıda örnek vardır.
Âlvarlı Efe Hazretleri:
'Hazer kıl kırma kalbin kimsenin canını incitme
Esir-i gurbet-i nalan olan insanı incitme
Tarîk-i ışkda bi-çareyi hicranı incitme
Sabır kıl her belaya hane-yi Rahman'ı incitme Felekde hasılı insan isen bir canı incitme
Günahkar olma Fahr-i Âlem-i zî-şanı incitme'
Mısralarıyla, 'en güzel biçimde' ve 'en şerefli varlık' olarak yaratılan 'insanoğlu'nun, hem birbirine ve hem de Yaradan'ına karşı mes'uliyetini ifade eder.
Hazreti Mevlana, 'Söz, dinleyenin mertebesine göre, anlayışına göre söylenir, bizim sözümüz su gibidir, suya hükmeden akıtır onu' der.
Yaşadığımız çağda, ne birbirini sakin bir şekilde 'dinleyen' , ne 'mertebe' denilen seviye takdirine riayet vardır!..
İnsan, önce kendini sîgaya çekebilmeli, ardından da, niçin var olduğunu yani yaratılış maksadını bilmelidir. Hazret-i Mevlana, bize, çok cepheli fakat daima hak üzre olan fikirleriyle yol gösterir.
Mesela; yine Mesnevî'de, şöyle der: 'Sözü, sırlar köşkünün kapısının sesi bil; kapının açılış sesi mi, kapanış sesi mi? Buna dikkat et! Kapının sesi duyulur da kapı, duygudan dışarıdadır; bu sesi görürsünüz de kapıyı göremezsiniz. Hikmet çengi, bir güzel ses çıkardı mı, dikkat et bakalım. Cennet bahçesinin hangi kapısı açıldı? Kötü söz sesi geldi mi de, dikkat et, Cehennemin hangi kapısı açıldı?'
Son söz, güzel bir nasihatle yine O'ndan: 'Gerçekten de söz gümüşse de sus. Çünkü susmak altundur. İnsanın sözü, başkası içindir, kulağı ise kendi için.'