Ömür dediğin.
Bir film şeridi gibi.
Akıp gidiyor farkında olmadan.
Durdurmak ne kelime; mola vermek bile yok.
Şöyle geriye doğru bakınca.
Keşkeler eksik kalmıyor dillerde.
Hep iyilik ve güzellikler hedeflense de.
Yaşamda beklenen güzellikler yakalansa da.
Bazen elde değil yaşadıklarımız.
Bazen gülerek, bazen ağlayarak...
Acısıyla tatlısıyla akıp giden bu kervanda.
Süreci kabullenmenin dışına çıkamıyoruz.
Belli bir yaşı hedeflemek...
Eğitim sürecindeki adımları başarıyla tamamlayabilmek...
Bir meslek sahibi ve aile kurumunun içinde.
Anneliğin babalığın tadını hissedebilmek...
Hatta çocukların mürüvvetini görebilmek...
Hayatın en güzel durakları.
Ömür çizgisinde o istenmedik duraklar var ya.
Zorluklara karşı dualarımızda hep dilimizden düşmeyen.
'Allah'ım bizleri her türlü kazadan, beladan, hastalıklardan uzak eyle' diye yakarırız ya.
Ne yapsak da olacakların önüne geçemiyorsunuz.
İşte yine o istenmedik duraktayız.
Maden kazasının acılarıyla kavruluyoruz şu günlerde.
Çocukluğunu Zonguldak'ta geçiren, grizu facialarındaki siren sesleri halen kulaklarımızda yankılanan birisi olarak yine geçmişe kilitlendik.
Büyüklerimizin maden ocaklarındaki amansız mücadelelerini bizlerle paylaştığı o günlerden bugünlere.
'Hayat bazen o kadar acımasız ki' demeden geçemiyoruz.
Bir dakika sonrasındaki sürprizlere açık yaşıyoruz.
Beklenmedik anda hayatın istenmedik durakları alıp bir tarafa savuruyor insanı.
Onlarca insanımızı kaybetmenin acısı yüreklerimizde.
Tazelenen yaralara niceleri eklendi.
Ah Bartın ah...
Beklentileri olanları ömrünün baharında bitirdin.
Nice insanlar sevdiklerini teslim etti toprağa.
Ne insanlar ayrıldı eşinden, dostundan, çocuklarından...
Elveda demeye fırsat bulamayıp sevdiklerinden ayrıldı.
Başın sağ olsun Türkiye'm.
Şu dünyada gülerek yaşamak istesek de.
Bugün yapılması gereken acıların paylaşılması.
Gidenlerin geri gelmediği gerçeğine sadık kalarak yaraların sarılması.
Dileklerimiz benzer acılarla karşılaşmamak olsa da.
Hayat bu.
Yapacağını yine yapıyor.