Kimsenin ahı, kimsede kalmıyor. Vakti geldiğinde, o "ahı" alanlar, önce bu dünyada bedelini ödüyorlar…

İnanmak istemeyenler için binlerce yaşanmış ibretlik hikaye var…

Atasözleri de...

"Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste" diye...

Yani, garip guraba ve fakir fukaranın malına çökenler, tüyü bitmemiş yetim hakkı yiyenler, zalimlikleriyle insanların hayatlarını karartanlar, iftira ve yalanlarla ocak söndürenler, cezasını mutlaka buluyor…

O zaman 'Neden' diye sormak gerekmez mi?..

Selim Yıldızalp'in öyküsüyle baş başa bırakıyorum sizleri...

***

Hz. Davut zamanında, her yerde ve herkesin yanında durmadan, "Yarabbi! Bana zahmetsiz ve eziyetsiz bol rızık ve servet ver' diye dua eden bir adam vardı. Adam, gece gündüz her yerde bu duayı ederken, herkes onunla bu halinden dolayı ona gülüp, alay ederdi.

Çünkü, 'Rızık çalışarak elde edilir, bu adam deli mi, yoksa sarhoş mu ki böyle dua edip duruyor? Allah'ın peygamberi Davud bile rızkını elde etmek için çalışıp çabalıyor. Bu adam şaşırmış olmalı' diye düşünüyorlardı...

Ama adam, halkın alay etmesine, hakkında böyle düşünmesine, kınamasına aldırmadan duasına devam ediyordu. Zaman içinde adam, 'Boş ambarda peynir ekmek arayan' diye nam saldı.

Günlerden bir gün, bir seher vakti yine böyle dua edip dururken, bir öküz adamın kilitli olan kapısını boynuzlarıyla zorlayıp kırarak içeriye girdi. Adam, kalkıp öküzü kesti, başını gövdesinden ayırdı. Gövdesinin derisini yüzmek için alıp kasaba götürdü.

Bir müddet sonra öküzün sahibi çıkageldi, bağırıp çağırmaya başladı: 'Bre ahmak, bre tembel, bre kötü insan! Senin olmayan bir öküzü nasıl kesip yersin?'

Adamı alarak Hz. Davud'un yanına götürdü. Meseleyi ona anlattı. 'Bu adamdan davacıyım. Öküzümü haksız yere kesip yedi. Hakkımı ondan al!' dedi.

Hz. Davut, bu işte bir başkalık olduğunu anlamıştı. Bu dava hakkındaki hükmünü hemen veremeyeceğini yarını beklemelerini istedi.

Bunun üzerine davacı ve onları izleyenler dağılıp gitti. Hz. Davud bir kenara çekilerek bu işin gerçeğini kendisine bildirmesi için Allah'a yalvardı.

Ertesi gün öküzün sahibi, şikayetçi olduğu adamı da alarak Hz. Davud'un huzuruna geldi. Kalabalık bir grup halk da işin sonunu merak ettiği için oraya toplanmıştı.

Hazreti Davud öküzün sahibine 'Gel sen bu öküzü bu Müslüman kardeşine bağışla' dedi.

Bunu duyan adam, "Ey Davud! Bu nasıl bir adalettir! Benim hakkımı gasp etmek sana yakışır mı? Ey ahali! Şahit olun, Davud bile benim hakkımı zayi ediyor' diyerek feryat etti.

Bunun üzerine Hz. Davud, "Buna razı olman senin için daha hayırlıdır. Sızlanmayı bırak da, gel buna razı ol!' dedi.

Adam sesini daha da yükseltmeye, daha çok bağırıp feryat etmeye başlayınca, Hz. Davud malının yarısını da öküzünü kesip yiyen bu adama bağışlaması gerektiğini söyledi.

Adam adeta deliye dönmüş, halk da söylenmeye başlamıştı. Hz. Davut. 'Eğer razı olsaydın, bu senin için çok hayırlı olurdu' dedi.

Sonra halka döndü. Öküzün sahibini göstererek, şöyle seslendi: 'Bu adamı yakalayın, çünkü bu bir katildir. Ve suçlu diye karşıma getirdiği şu adamın babasını falan zamanda falan yerde filan ağacın altında öldürdü, başını keserek bıçakla birlikte şehir dışında falan yerdeki ağacın altına gömdü. Yürüyün, oraya gidelim' dedi.

Söz konusu olan ağacın altına gelindiğinde, Hz. Davut, "Şurayı kazın" diye işaret etti.

Gösterilen yer kazıldığında, bir adamın başı ve yanında da bir bıçak bulundu. Bıçağın üstünde katilin ismi vardı. Hz. Davud, öküzün sahibinin, onu kesen adamın babasının kölesi olduğunu, efendisini öldürüp bütün mallarını aldığını söyledi ve adamı cezalandırdı.

***

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...