n

n

n Yazmak, yemek yapmak gibi. Kıvamı, tadı tutturursun ya da tutturamazsın. Hiç elin değmemişken tariften yapmak zor. Daha sık yapan için, kolay.

n

n Yeni başlayan bolca kâğıt ziyan eder, yanında da çokça vakit. Hoş, artık ekrana yazmak var ya. Daktilo günlerini düşününce, kabul etmek lazım. O zaman her kelime her harf daha kıymetliymiş.

n

n Yemeği yaparsın. Tarifini ustalardan duymuşsundur ya da görmüşsündür. Ama bir de yapan elin ayarı var. Ustanın eliyle seninki bir değil. Nasıl olsun? “Usta”, adı üzerinde. Yağını, tuzunu, ununu, baharatını sen ölçü kaplarıyla ayarlamaya çalışırsın. Onun eli kuyumcu terazisi misali. Gram eksik, gram fazla olmaz.

n

n Yemek yapmak kolay değildir. İstediğin yemeğin malzemelerini bilmek gerekir. Kabak yemeği sadece kabakla yapılmaz ki. Yağı, pirinci, maydanozu, tuzu, tercihine göre baharatı… Bir sürü malzemeyi aynı kapta kaynaştırmak maharet ister. Malzemelerin sırasını, ateşin ayarını yapmak incelik ister. Bilgi ve tecrübe; en azından makul düzeydeki maharetle yenir yutulur bir tada dönüşür.

n

n Hangi yemeği yapacağına karar vermek de zordur. Malzemenin bol olması yeterli olmaz. En güzel yemek, en taze malzemeyle yapılır. Mevsimine göre malzeme kullanacaksın. Her şey yerinden, yöresinden olacak. Bunun için sık sık mutfaktaki malzemeleri elden geçirmek de önemlidir. Çürük, bozulmuş olanlar atılacak, Eksikler tamamlanacak. Yeni ilave edileceklere bakılacak.

n

n Yazı yazmak yemek yapmak gibi demiştim ya.

n

n Mutfağa bakınıyorum. Tezgâhın üzerindeki malzemeler ortalığa saçılmış. Hepsi taze ve doğal görünüyor. Ötede geçen haftanınkiler, el sürülmeden bir kenara itelenmiş çürümeye yüz tutmuş.

n

n Her şey tamam olsa da yemek yapmak cesaret ister.

n

n Duvardaki tahtada sürecin yemeği;

n

n Hamburger.

n

n Yağı, sosu bol.

n

n Yazacaksan eğer, bunu yapacaksın.

n

n Diğer yandan bir telaş;

n

n “Gençlerde obezite artıyormuş.”

n

n

n