Bazen insan kendisini ilgilendirmediği
olaylara duyarsız kalıp,Bana ne? der...
Ama öyle bir zaman gelir ki,
o bana ne? deyip duyarsız kaldığınız olayın içinde
bulursunuz kendinizi...
Uzatmadığınız ellere uzanacak el ararsınız,
ama beklemek nafile...
Mesele; hiç kimseye kötülük yapmamakta
değil, ihtiyaç halinde iyiliği gösterebilmekte...
Fenelon un öyküsünde olduğu gibi...
* * *
Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken, çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine:
İçinde hangi yiyecek var acaba ? diye düşündü.
Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı.
Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var! diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı. Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç
bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı: Zavallı farecik…Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın dedi.
Tavuktan destek bulamayan farecik, bu sefer telaşla domuzun yanına koştu ve Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var! diye adeta çırpındı. Domuz anlayışla karşıladı ama, Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka
yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol dedi. Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve
Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var! dedi. İnek ; Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor. dedi. Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı…
O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu.
Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı. Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu. Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi. Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldi. Onlara ikram etmek için çiftçi domuzunu kesti… Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki
çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü. Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı… Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.
* * *
Bugününüz dünden daha güzel olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...