Belediyeler, bizlere doğrudan hizmet sunan kurumlardır.
Belediyeler, genelde rüşvetin ve kayırmacılığın yaygın olarak yaşandığı yerlerdir.
Bir başkan seçildiğinde, yandaşlarına yer bulma adına yönetmeye talip olduğu belediyenin hafızasını silmekle işe başlamaktadır. Hangi görüşe mensup olursa olsun ve hatta aynı partiden olsa bile aynı işi yapmaktadır. Bu, karşılıklı güven meselesidir. Böyle geldi böyle gitmektedir.
Asıl sorun, gönderilenlerin yerine getirilenlerin seçimidir.
Yeni getirilenler hak ettikleri için mi yoksa birilerinin hatırı için mi getirilmişlerdir?
Her seçimden sonra genelde şu telkinatlar yapılır:
Şu var ya, işte o benim akrabamdır.
Bu var ya, işte o benim yakınımdır.
Yakının ve akraban olabilir. Ama ondan önemlisi işinin ehli midir?
Başkana ihanet eder mi?
Daha doğrusu ehliyetine ve sadakatine kefil misin?
Aksi halde başkana ve o yöre insanına ihanet etme hakkın yoktur ve olamaz da.
Bir yığın insan, yükselmek için siyasilerden merdivenler kurmaya çalışır.
Günlerden bir gün yeğenini vali yaptıran bir bakana Neyzen Tevfik şöyle demiştir:
'-Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.'
Bakan: 'Neden böyle söylüyorsun, Neyzen demiş, genç yaşta vali oldu.'
Neyzen şöyle cevap verdi: 'Ben de onun için söylüyorum zaten, demiş.'
Malum ya fasulye de bir sırığa sarılarak büyür hep.' (Hürriyet,6.7.977).
Başkanlara tavsiyede bulunacak siyasiler dikkatli olmalıdırlar. Adam gibi adamlar tavsiye etsinler, fasulye gibileri değil.
Ne o siyasiler ve ne de belediye başkanı, bu fasulye tiynetli kişilere sırık olmamalıdırlar.
Selam ve sevgi ile…