Trafikteyim.
Köyüme gidiyorum.
Arabamın Radyosu açık!
Dinliyorum:
Gönlümün sensin meramı
Gel bugün bayram olsun
Sinemde gizli yaramı
Sar bugün bayram olsun.
…
Neşet Ertaş'ın 'Bayram Olsun' türküsüydü bu.
Bu bozlak türküsünü mırıldandım.
Rahmetli Neşet Ertaş ile karşılıklı 'aslan sütü' içtiğim günü hatırladım.
Buram buram Anadolu kokan bir sanatçıydı…
Bendenize naçizane 'Alim Bey' derdi.
Sazı ile sözü ile gönüllere yerleşendi…
Dilden dile söylenendi…
Allah rahmet eylesin…
Neşet Ertaş'ı da, Aşık Veysel'i de, Aşık Mahsuni Şerif'i de…
***
Arabamı sağa çektim.
Kontağı kapatıp, indim.
Her taraf yemyeşildi…
Tertemiz havayı teneffüs ettim.
Kuşların sesini dinledim.
Akan Mert ırmağın sesini işittim.
Uzunca bir süre doğayı seyrettim…
***
Çocukken şu karşı tarlalarda çobanlık yapmıştım.
Ağaç diplerinde dünya klasiklerinden kitaplar okumuştum.
Mert ırmağı kenarında çağdaş eserleri…
Köydekiler bendenize –modern çoban- derlerdi.
Kitap ve radyo elimden düşmezdi…
***
Şimdi İlkokulu yürüyerek gidip geldiğim yoldaydım.
İki kilometrelik bu yolu her gün gider gelirdim.
Yolda gazete arabalarından gazete isterdim.
Gazete attıklarında sevinirdim…
Bu yolda kağnı arabasının peşinden gittiğimi hatırlıyorum.
Çünkü İlkokulda sınıfımızı ısıtmak için kağnı arabasıyla odun götürüyorduk.
Isınan sınıfımızda ıslanmış ayaklarımızı sobada kurutuyorduk.
Kara Tahtada asılı fişimizi Aysel Koçer hocamla birlikte kesiyorduk.
'Ersin sobayı yak.'
Okuma yarışmasında hep birinci oluyordum.
Seydamet Aker hocamdan dolma kalem alıyordum.
***
Okul sonrası tarlalardan buğday çekiyorduk.
Tütün yapıyorduk.
Çapa kazıyorduk.
Mert ırmağında yüzüyorduk…
Köyün her işine koşuyorduk…
Safranbolu evlerine benzeyen evimizde yaşıyorduk.
***
Burası Boğaziçi köyüydü.
Eski adı Aşağı Çakallı.
Doğduğum, büyüdüğüm köy.
Benim köyüm.
Şimdi mahalle oldu.
***
Evet, arabama bindim.
Köyüme gidiyorum.
Radyosu açıktı.
Samsunlu Nezahat Bayram söylüyordu:
Başım koysam dizine
Ne yazarsın ne çizersin
Cemalini göster bari
Bayramdan bayrama