n
nn Ülkemiz açısından baktığımız zaman 2013 yılının pek de iyi geçtiğini söylememiz mümkün değildir. Gerek dış politikalar ve gerekse içi siyasi atmosfer bakımından çalkantılar içinde bu yıl tamamlanmış bulunmaktadır. Önceki yıllardan başlayan, Balyoz ve Ergenekon davaları sonuçlanmış ve bunun üzerinde pek çok spekülatif yazılar ile konuşmalar ortaya çıkmıştı. İktidar ile muhalefet arasında bu konuda birbirine zıt görüşler ortaya atılmıştır. 2013 yılı içindeki önemli diğer bir olay ise, çözüm süreci içinde; İmralı, Kandil ve BDP arasındaki görüşmeler ile bunların hükümet kanadındaki durumu, hükümetin bu süreç ile ilgili paketleri yayınlandı. Bu arada MİT hakkındaki soruşturma ile buna karşı hükümetin karşı tutumuna şahit olduk. Tam olarak ortaya çıkmamakla birlikte; ülkemizde alttan alta bazı hususların gelişmekte olduğu gazete ve medyaya düşen haberler içinde yer aldı. Meclis’te büyük bir çoğunlukla temsil edilen partinin belirli şekilde, bazı hususlardan rahatsız olduğu ortaya çıkmakta idi. Bu arada sık sık gündeme; cemaat ile iktidar partisinin arasındaki ilişkiler geldi. Birçok yazı ve televizyondaki konuşmalarda, cemaat ile iktidarın arasının giderek açıldığına dair haberler ortaya çıkmaya başladı. Bu yıldaki önemli diğer bir olay ise; Gezi Parkı olayları idi. Hükümet ve muhalifler tarafından yapılan açıklamalar, kamuoyunu tatmin edecek durumdan çok uzaktı. Çözüm süreci içinde olduğumuz belirtilmiş olmasına rağmen; Kandil, BDP ve İmralı’nın tehditlerinden bıktık usandık, aynı zamanda Güneydoğu’da olaylar da aralıksız olarak devam etti. Bu yılki olayların içinde önemli olanı ise, Başbakan ile Barzani’nin Diyarbakır buluşmasıydı. Özellikle, bu buluşma PKK; BDP tarafından pek de hoş karşılanmamıştır. Daha sonra, dershane problemi ve dershanelerin kapatılma durumu ortaya çıktı ve buna cemaat çok büyük reaksiyon gösterdi. Dershanelerin kapatılmasının iki yıl ertelenmiş olması; cemaat ile iktidar partisi arasındaki ilişkilerin normal rayına oturmadığını daha sonraki olaylar ortaya koymuştur. Yılın sonuna doğru ortaya çıkan bir diğer olay ise, 2004 yılında yapılan bir ‘Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı’nda alınan kararların açıklanmasıydı. Hükümet bu kararların uygulanmadığı ve yok hükmünde olduğunu ifade etmesine rağmen; alınan kararlar içinde irtica ile mücadele maddesi de vardı. 17 Ocak ise yukarıdaki olayları gölgede bırakacak olan, olaydı. Dört bakanın oğlu, bir banka genel müdürü ve birçok işadamı gözaltına alındı.
nn Bu önemli olaylardan sonra hükümetin aldığı tavrın garipsendiği inkâr edilemez. Zira, olaylar devletin içinden gelmesine rağmen; hükümetin kendi dışındaki güçlerden geldiğini iddia etmesi ve son olarak da paralel bir güç veya devletten bahsedilmesini çok enteresan olarak bulunmuştur. Zira, AK Parti iktidar olduğu 12 yıl içinde, polis, hakimler, savcılar ve devletin değişik kademelerinde gerek yasal veya idari değişliklerle; yürütme yanında, devletin bütün kademelerinde hükümran olduğu görünümü verirken, özellikle Aralık 17 de ortaya çıkan olaylar, bunun böyle olmadığını ortaya koymuştur. Zira, bütün bunlardan hükümet şikayetçi olmaktadır. Burada açıkça görülen odur ki, bütün düzenlemelere rağmen; hükümetin istemediği yöndeki tutumlar ortaya çıkıyor ise, burada bazı aksaklıklar olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bir savcı tek başına çıkarak, bazı soruşturmaları yapabilmektedir. Bunun kanuni bir durum olduğu da bunun aksine yapılan değişikliğe ait yönetmelik ve bunun Danıştay tarafından yürütmesinin durdurulduğunu öğrenmiş olduk. Daha önce de Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında ve MİT ile ortaya çıkan durum aynı idi. Yalnız, MİT ile olan durumda kanun çıkarılarak bunun önüne geçilmişti. Bu da göstermektedir ki, kanunlarımıza göre bu yapılabiliyormuş. Tabiatıyla, bu durumda HSYK nın da; yani onu da kontrol edilecek mekanizmalar üzerinde durulmaktadır. Bu durumda devletin üst kademelerine doğru gittikçe, kimin kimi kontrol edeceği durumu ile karşılaşılmaktadır. Demokratik anlayışa göre, bazı hususların otokontrol ile kontrol edilmesi gerekir. 17 Aralık’ta gözaltına alınanların durumuna elbette, mahkemeler karar verecektir. Yalnız, bu durumun piyasalarda ortaya koyduğu tedirginlik had safhadadır. Borsa düşmüş, buna karşılık dolar ve Avro yükselmiştir. Bunun ülkemiz için maliyeti ise 50 milyar liradır. Elbette, bütün bunlar bizlerin cebinden çıkacaktır. AK Parti ile cemaat çatışmasının ülkemize verdiği zarar, bu kadarla kalmayacaktır. Hükümet piyasaları acilen soğutmalıdır. Cemaat tarafından yapılan açıklamada, AK Parti’nin desteklenmesine 2011 yılından sonra, son verildiği yönündedir. Adalet sisteminde yapılacak değişiklikler, bulunulan durumu kurtaracak şekilde değil, hakkı, haklıya hakkını teslim edecek ve hukukun üstünlük ilkesine uygun olarak yapılmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde bumerang gibi bu kanunları yapanları da vurur. Saygılarımla.
nn
nn
nn
nn
nn
nn
nn
n