Ne güneş balçıkla sıvanır,ne mızrak çuvala sığar...
Gerçekler de böyledir...
Saklayamazsın, kaçamazsın!..
İş işten geçtikten sonra yalanlar anlaşılsa ne olur?..
Bu yüzden mağdur olanların,sıkıntı yaşayanların ve acı çekenlerin hesabını kim soracak?..
İşin kolay yanı; Allaha havale ederek, hesabı öbür dünyaya
ötelemek...
Ve yüce Allaha dua edip, ondan temiz toplum dilemek...
Ey kulum, dilediğin şey için sen ne yaptın?
diye sorulmayacak mı sanki?..
Sağ-sol, ön-arka-orta yok artık!..
Rahmetli İsmet Paşanın dediği gibi,namussuzlar kadar
cesur olmak var artık...
* * *
Bir gün padişah iki tane köle satın aldı. Kölelerden biri çok temiz yüzlü, inci dişli biriydi, nefesi gül gibi kokuyordu. Diğeri oldukça çirkindi, dişleri çürümüş, ağzı kokuyordu.
Padişah o güzel yüzlü köleye ihsanlarda bulunarak onu hamama gönderdi. Dişleri çürümüş, ağzı kokan köleyi yanına çağırdı. Kendisini çok beğendiğini fakat arkadaşının kendisi hakkında çok kötü şeyler söylediğini belirterek, onun da arkadaşının kötü huylarını söylemesini istedi. Fakat köle, arkadaşına toz kondurmadı, hep onu övücü sözler söyledi. Padişah ne yaptıysa bir türlü o köleye arkadaşı hakkında kötü bir söz söyletemedi.
Nihayet ikinci köle hamamdan geldi. Padişah onu da sınamak için huzuruna çağırdı. Onu övücü sözler söyledi.
Sıhhatler olsun, ne kadar zarif ve latif olmuşsun. Keşke öbür kölenin sayıp döktüğü kötü huyların da olmasaydı dedi ve onu da diğer köle gibi denemek istedi.
Bunun üzerine köle kızdı, köpürdü ve arkadaşı hakkında kötü şeyler sayıp dökmeye başladı.
Biraz konuştuktan, arkadaşının kötülüklerinden bahsettikten sonra padişah onu susturdu:
- Yeter artık, ikinizin de özünü, aslını anladım, onun ağzı kokuyor, senin ise için kokmuş, bundan sonra sen o doğru sözlü ve güzel huylu kölenin emrindesin, haydi git dedi.
* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Huzurlu ve sağlıklı günler dileğiyle...