İnsanoğlu ilginç… İçlerinde öyleleri var ki, dünyada yaşayan tek canlının insan olduğunu varsayarak, başkasına yaşama hakkı bile tanımıyor. Vuruyor, kırıyor, eziyor, eziyet ediyor, zulmediyor. Sanki ona böyle bir hak verilmiş gibi.
Buradan, konuyu hayvan haklarına ve hayvanların maruz kaldığı eziyetlere getirmek istiyorum.
Gazetelerde, televizyonlarda, internetlerde ve sosyal medyada sıkça hayvan haklarının ihlal edildiğine, onlara yapılan eziyetlere, zulümlere yönelik haberlere içimiz kan ağlayarak da olsa şahit oluyoruz, üzülerek de olsa okuyoruz.
Baltayı vurduğumuzda ağacı yere indiririz ama onun da bir canlı olduğunu aklımıza bile getirmeyiz, meyvesini kimselere yedirmeyiz.
Egoistiz yani…
Minnacık karıncanın üstüne, 'küüüt…' diye basan koca bir cani… Egosunu tatmin eden tam bir sadist fani…
İnsanlığımız, vicdanımız nerede bizim, hani?
Ayakları kırılan, kafaları yarılan, işkence gören köpekler… Arabaların arkasına iple bağlanıp vahşice sürüklenen atlar, sonrasında insanlıkla kesilen hatlar…
Hep diyoruz ya; 'Önce Adalet' diye… Onu sadece kendimize lazım olduğunda arıyoruz. 'Adalet sadece bana lazım' diye sanıyoruz, yanılıyoruz.
Osmanlı döneminde, kedi hastanesini, leyleklerin kırılan ayaklarının tedavisinin yapıldığı klinikleri, III. Murat'ın, yük hayvanlarına taşıyabileceğinden fazla yük yüklenmesini bir fermanla yasaklamasını, bir bina inşa edilirken güvercinlerin ve diğer kuşların susuz kalmamaları için uygun yerlere su yalaklarının yapılmasını ve çalışma gücünü yitirmiş hayvanların hayat boyu bakımlarının sağlandığı bir çiftliğin kurulmasını hatırlayınca, günümüzde hayvanlara yapılan muameleden utanç duyuyor insan…
İnsan isen, hayvana da insan muamelesi yapacaksın…