n

n

n Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın İsrail ziyareti esnasındaki siyasi gelişmeler, ülkemizdeki barış süreci kadar önemli hususları içinde barındırmaktadır. Ziyaret sırasında, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres Obama’ya hitaben “Amerika’nın olmadığı bir dünya, karanlık bir dünya olur. Sizin dostluğunuzun olmadığı bir dünyada İsrail’e yaşam şansı bırakılmayacaktır” demesi oldukça manidardır. Bu öteden beri yazılarımda ifade ettiğim tezimi kuvvetlendirmekte olduğunun göstergesidir. Ortadoğu’da ABD politikaları İsrail odaklıdır. ABD’de sermaye, dolayısı ile ekonomi, sanat, bilim ve idare tamamen Musevilerin elindedir. Buna bağlı olarak dünyadaki durumları da aynı paralel üzerine inşa edilmiştir. Bu bakımdan bunlar benim tarafımdan da normal olarak kabul edilen ifadelerdir.

n

n Burada birbirinden ayrı gibi kabul edilen barış süreci ve İsrail’le Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, daha doğrusu; İsrail’in özür dileyerek tazminat ödemeyi kabul etmesi tamamen ilişkilidir. 21 Mart, Kürtlerle olan barış sürecinin başlangıç tarihi olarak kabul edildi. Aynı tarihlerde Obama, İsrail’i ziyaret ediyor. Başbakan Netanyahu’yu yanına alarak, Başbakanımıza telefon ediliyor ve Mavi Marmara olayı ile ilgili olarak özür dileniyor, tazminat ödeneceği karara bağlanıyor. Daha önce de defalarca yazdım. Ortadoğu’nun kilit ülkesi Türkiye’dir. Bu bakımdan Ortadoğu’da Türkiyesiz barışın olacağına pek inanmıyorum, ama şurası açıktır ki, İsrail çıkarları da Türkiyesiz olamaz. İsrail ile olan normalleşmenin ardında bir de Filistin’e ambargonun kaldırılması hususu da bulunmakla beraber; böyle bir durumun nasıl olabileceğine dair sorular vardır. Zira, İsrail’in yayılmacı politikalarının temelinde, Filistin bulunmaktadır. Esas olarak baktığımız zaman ise, İsrail’e göre Dicle ile Fırat nehirlerin suladığı alanlar, vaat edilmiş toprakları olarak kabul edilmektedir. ABD, Ortadoğu’da küçük bir Amerika olarak İsrail’i düşünmektedir. Bu bakımdan, Irak savaşı sonrasında, İsrail 200 bin Musevi Kürdü Kuzey Irak Kürt idaresi topraklarına yerleşmiştir. Bu da İsrail’in Ortadoğu’daki emellerini ortaya koymaktadır.

n

n Şimdi de, barış süreci ile ABD Başkanı Barak Obama ziyareti sırasındaki ilişkiler üzerinde duralım: Öncelikle, barış süreci ile ilgili olarak; İmralı, Kandil veya PKK veya PKK’nın Avrupa uzantıları veya KCK arasındaki sözde görüşmeler üzerinde fazlaca kafa yormak istemiyorum. Zira, İmralı ile olan görüşme tutanaklarının sızdırılması üzerinde durulmasına rağmen, maddelerin içerikleri üzerinde hiç durulmamıştır. Bu da göstermektedir ki, bu hususlar devletimizin bazı kesimleri tarafından bilinmektedir. Ayrıca, İmralı’nın Diyarbakır’da okunan mektubun içeriği de bilinmekte idi. Bütün bunlara karşılık olarak İsrail’in özür dilemesi ve tazminat ödemesi yatmaktadır. Olaylara bu açıdan bakma gereği vardır. Öteden beri, Ortadoğu’da Araplarla bir barış sürecinin olamayacağı; bu bakımdan İsrail ile ilişkilerin normal seyrinde olması taraftarıyım. Asla antisemitizmi sevmedim. Bırakın İsrail’e karşı olmayı, hiçbir ülkeye karşı, ırkçı davranışlar içinde bulunmamak gereği ortadadır. Gerek Ortadoğu ve gerekse dünya ölçeğindeki politikalarımızda, ülkemizin çıkarlarının önde olması gerekir. Hiçbir ülkenin insanı diğer bir ülkenin insanına düşmanlık beslemez, besleyemez. Zira, dünyanın her yerinde insan, insandır. Ülkeleri birbirine düşman eden liderlerin davranışlarıdır. Daha düne kadar, müttefikimiz ve din kardeşimiz olan Suriye ile olan ilişkilerimizin geldiği noktaya bakınız. Elbette, Beşar Esad’ın kendi halkına reva gördüğü zulmü tasvip etmek mümkün değildir. Yalnız, bunun diğer bir yolu, barışçıl bir yolu olması gerekir. Her zaman ifade ettiğim gibi, Müslüman ülkeler arasındaki düşmanlıklar o dereceye gelmiştir ki, kendi aralarındaki problemlerin çözümünde Hristiyanlardan yardım alıyoruz, onların hakemliğine müracaat ediyoruz. Ne diyelim, Allah akıl-fikir versin, Allah ıslah etsin. Ama, cehaletin kol gezdiği Ortadoğu’da parçala, böl ve yut politikaları içinde olan milletler, müstevlilerin yemi olmuştur ve olmaya devam edeceklerdir. Bu karışık yapı içindeki dengeleri belirli bir düzeyde tutarak, ülkemizin çıkarlarının önde tutulması gereği ile saygılarımı sunarım.

n