Ortadoğu'da sanki hiç problem yokmuş gibi, bir de Katar sorunu bunlara ilave olmuştur. Donald Trump, Suudi Arabistan'ı ziyaret ederek, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud ile görüşmeleri sonunda, 13 civarında Arap ülkesi, Katar'a karşı bir ambargo uygulaması içine girmişlerdir ve Katar ile ilişkilerini kesmişlerdir. Sebep olarak da, Katar'ın terörist faaliyetlere destek vermesi ve İran ile iyi ilişkiler içinde olması öne sürülmüştür. Fakat, tüm bunların gerisindeki, Donald Trump'ın, temelde Suudi Arabistan ile yaptığı 380 milyar dolarlık silah anlaşmasıdır ve bu hiç gündeme gelmemiştir. Esas olarak geçek sebebin, 19 trilyon dolarlık ABD'nin borçlarıdır. D. Trump bu açığı kapamak için, bir tüccar zihniyeti ile hem petrolü bedavaya getirmek ve Suudi Arabistan'ın, 'şimşir tarak' misali nerede, nasıl kullanacağı meçhul olan silahları satmasıdır. Fakat olayın, tahminleri aşarak tırmanmış olması sebebiyle, D. Trump, Katar'ın yeni emiri ( Şeyh Hamad bin Halife Al Tani, yakın bir zamanda emirliği, oğluna devretmişti) Şeyh Tamim bin Hamad Al Tani'yi ABD'ye davet etmiş, fakat davet Katar Emiri tarafından kabul edilmemiş, ziyaret de gerçekleşmemişti.
Kısa bir süre sonra nasıl olduğu belli olmayacak şekilde, Katar, ABD ile 10 milyar dolarlık silah anlaşması yapmıştır. Bu durum Trump'ın davranışını değiştirmiş ve Körfez ülkelerinin, Katar'a uyguladıkları tutumlarının değiştirmeleri gerektiği ifade edilmiştir. Burada iki türlü yorum yapmak mümkündür. Bunlardan birincisi, Trump, 10 milyar dolarlık anlaşma ile alacağını almıştır. İkincisi ise, Körfez'de ortaya çıkacak bir krizin dünya petrol sevkinde bazı sorunları ortaya çıkarma ihtimalidir. Burada esas olan şudur ki, para her şeye kadirdir ve Napolyon'un dediği gibi, mesele para, para, paradır. Bu da bizi, kurt ile kuzunun suyu bulandırdın hikayesine getirmektedir. D. Trump'ın, dünya lideri olarak bu anlayışla dünya siyasetine yön verme çalışması, milletlerarası ilişkilerde birçok problemi ortaya çıkarabileceğini göstermektedir. Bu bakımdan Trump, sadece ülkemiz açısından değil, dünya siyaseti bakımdan tutarsızlıklar zincirini ortaya koymaktadır. İtimada şayan birisi de değildir.
Tüm bunlar Türkiye'ye Ortadoğu'nun kaygan zemininde çok dikkatli hareket etmek mecburiyetinde olduğunu göstermektedir. Açıkça burada dile getirmek istediğim önemli bir husus vardır. ABD mevzuubahis olduğu zaman, kati olarak şunu söyleyebiliriz ki, Arapların tercihi, Türklerden değil, ABD tarafında olacağı açıktır. Buna bir şey daha ilave etmek isterim. Yarın Araplar bir şey olmamış gibi, kendi aralarında anlaşarak, yine faturayı Türkiye'ye çıkarabilirler. Zaten Katar, 300 bin kişilik Arap nüfusuna karşı, iki milyona yakın Arap olmayan nüfus ile popülasyon 2,235 'tir. Bu da göstermektedir ki, Araplar zadeğan sınıfını temsil ederek, tüm hizmetleri yabancılara yaptırmaktadırlar. Durum tüm petrol zengini olan Arap ülkelerinde de aynıdır. Ülkenin idaresinden, mali işlerinden sorumlusuna kadar görevliler hep yabancılardır. Suudi Arabistan'da uzun süre bulunmuş olan birisinin 'Suudi Arabistan'da; Suudi Arabistan Havayolları'nın uçaklarının üzerindeki Arapça yazılardan başka bir şeyleri yok' sözünü her zaman anımsarım. Sadece havayolları değil, hastaneleri, alışveriş merkezleri, temizlik işleri gibi faaliyetlerin hepsi yabancılar tarafından yürütülmektedir.
Ramazan Bayramınız mübarek olsun, nice nice bayramlara sağlık ve esenliklerle kavuşmak dileği ile saygılarımı sunarım.