Millî değerlerimiz, gün geçtikçe, solan yapraklar gibi, birer birer dökülüyor. Solmakta ne kelime, kuruyor!.. İnanınız, çevreme değil, devlet erkanının birbirine hitabını dinledikçe utanmıyor, tiksinmiyor, kahretmiyor değilim!..
Bir toplumda nezaket azaldıkça, o toplumun uçuruma doğru yürüdüğü bilinmiyor mu? Bunlar nasıl sözlerdir, bunlar nasıl tavırlardır, anlamak mümkün olmuyor!..
Bilinmesi gerekir ki, nezaketin tükendiği yerde, her kötülük neş'et eder: Kibir, haset, riya, kin ve en mühimi de yalan yükselir, zirve yapar. Yalan ise, bütün kötülüklerin başıdır.
'Güzel/iyi iş yapanlara daha güzeli/iyisi ve fazlası vardır' (Yunus, 26) ve 'İnsanlara güzellikle söz söyleyiniz' (Bakara, 83) ayetleri, acaba kimlere hitap etmektedir?
Ya, Peygamber Efendimiz 'in, 'Hûd Suresi'ndeki, 'Emir olunduğun gibi dosdoğru ol' ayeti beni ihtiyarlattı' buyurduğu mübarek sözlerini idrak edebiliyor muyuz?
Sokaklar, televizyon ekranları, gazeteler müstehcen sözlerle, cinayet, hırsızlık, gasp ve cinnet haberleriyle dolup taşmaktadır.
Otobüste, t(ı)ramvayda, t(i)rende, dolmuşta... Kaba ve çirkin sözlerin 'bini bir para'; yalanın ucu bucağı yok, nasıl iştir?
S(ı)tadyumlarda, meydan mitinglerinde, salon haykırışlarında, kahvehanelerde, kantinlerde, koridorlarda...Türkçe'nin kötü kullanılışına ve bozuluşuna dair numûnelerin bini değil, binleri bir para!
Geriye ne kalıyor dersiniz! Bence, çok şey değil!..Sözün özünde, 'Üslûbu lisan, ayniyle insan' vecîzesinin deri manası var!..Kim nasıl konuşur, söz söylerse, öyledir!..
Kimin kimle alıp veremediği var ki, bunca zılgıt, bunca kepaze sözler insan olmanın 'şeref' ve 'güzelliğine' layık görülüyor?
Dinimiz İslam, hayvanlara bile kötü muamele yapılmasını men edip yasaklarken, insanın insana yaptığı nezaketsizliği, kabalığı. Ne ile izah ve nasıl ifade edeceğiz?
Argonun girdiği yerde, güzel söz yeşerir mi? Kadınlara karşı kaba ve galîz sözler bir yana, onlara karşı işlenen cinayetlerin 'hesabının' görüldüğü kanaatini taşıyabiliyor musunuz?
Müslüman Türk; bu olmamalıdır! Birazcık, Kur'an-ı Kerîm; birazcık, hadîs-i şerîf; birazcık, Ahmed Yesevî, birazcık Mevlana, birazcık Yûnus Emre... okuyan, her kim olursa olsun, böyle 'ipe sapa gelmez' sözlerle başkalarını rencîde etmeye kalkışmaz.
Ümit ederim ki; Türk dilinin ve şiirinin dünya zirvesi Yûnus Emre'nin şu mısraları, selîm akıl sahiplerine, biraz olsun, nasihat teşkil eder:
'Kişi bile söz demini demiye sözün kemini
Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz
Yürü yürü yolun ile gafil olma bilün ile
Key sakın ki dilin ile canına dağ ede bir söz
Yûnus İmdi söz yatından söyle sözü gayetinden
Kel sakın o şeh katından seni ırağ ede bir söz'
(Uçmağ=Cennet; Bilü=Bili, bilgi, ilim; Key=Pek, şiddetli, çetin, iyi,hakkıyla; Dağ=Yanık yarası, insan veya hayvan vücûdununa kızgın demirle vurulan damga, işaret; Yat=Yol, usûl; Gayet=Son, nihayet, uç; Şeh=Padişah, hükümdar)
Bir berceste beyitle sözü bağlayalım:
'Ehl-i irfan arasında aradım kıldım talep
Her hüner makbûl imiş illa edep illa edep'