Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş, Tanrı istemezse insan ölmezmiş...
Sözleri Ali Avaza olan bu şarkıyı severim...
Çünkü bilirim ki, alınyazısında ne varsa insan onu yaşıyor...
Kimler geldi, kimler geçti...
Neydiler, ne oldular?..
Yıkılmaz denilenleri de gördük...
Nasıl oldu? diyemediler...
Mazlum ahı öyle bir çıkıyor ki...
Mucize gibi sanki...
İşte, John Drydenden bir mucize öyküsü...
* * *
Her iyi anne gibi Karen de bir bebeğin yolda olduğunu öğrenince, üç yaşındaki oğlu Michaeli yeni bir kardeş için hazırlamaya başlamıştı. Bebeğin kız olacağı anlaşıldı. Michael annesinin karnındaki kızkardeşine her gün, her akşam şarkı söylemeye başladı. Onunla tanışmadan önce aralarında bir sevgi bağı oluşmaya başlamıştı. Hamilelik normal bir şekilde gelişiyordu. Vakti gelince, doğum sancıları başladı. Sonra her beş dakikada bir, üç dakikada bir ve her dakika... Fakat, doğum anında ciddi bazı sorunlar ortaya çıktı ve Karenin sancıları saatler sürdüğü halde bebek doğmadı. Bir sezaryen mı gerekecekti? Nihayet, çok zor çabalar sonucu Michaelin kardeşi dünyaya geldi. Ama, çok ciddi bir sorun var gibiydi. Gece yarısı Michaelin kardeşi, çalan ambulans sirenleri arasında Tenesse Knoxvilledeki St. Mary Hastanesi Çocuk Servisinin yoğun bakım ünitesine kaldırıldı. Günler geçtikçe küçük kız kötüleşiyordu. Çocuk doktoru, üzgün bir şekilde, Çok az ümit var, en kötü son için hazırlıklı olmalısınız dedi. Karen ve eşi cenaze töreni için mezarlık yetkilileri ile konuştular. Evlerinde bebekleri için harika bir oda hazırlamışlardı. Oysa şimdi, cenaze için törene hazırlanıyorlardı.
Michael, öte yandan anne ve babasına kız kardeşini görebilmek için yalvarıp duruyordu. Ona şarkı söylemek istiyorum diyordu. Yoğun bakımdaki iki hafta, sanki cenaze töreninin bir hafta sonra olacağını işaret ediyor gibiydi. Michael, şarkı söylemek konusunda ısrar ediyordu. Ama, yoğun bakım ünitesine çocukların girmesi kesinlikle yasaktı. Ancak, Karen kararını verdi. Onu, oraya sokacaktı. İzin verseler de vermeseler de... Eğer kız kardeşini o zaman göremezse bir daha asla göremeyebilirdi. Ona, kendisine oldukça büyük gelen bir ziyaretçi giysisi giydirdi ve yoğun bakım ünitesine soktu. Sanki yürüyen bir kirli çamaşır torbasıydı. Başhemşire onun bir çocuk olduğunu anlayınca; O çocuğu buradan çıkartın. Çocukların girmesi yasak diye uyardı. Genelde uysal bir kadın olan Karenin içindeki anne, birden güçlü bir şekilde başkaldırdı ve başhemşirenin yüzüne çelik gibi bakışlarla baktı; Kızkardeşine şarkı söylemedikçe buradan gitmeyecek dedi. Michaeli kızkardeşinin yatağına götürdü. Savaşı kaybetmek üzere olan küçük kıza baktı. Bir süre sonra şarkı söylemeye başladı; saf, temiz kalpli, üç yaşındaki bir çocuğun en masum sesiyle... You are my sunshine, my only sunshine, you make me happy when skies are grey... (Sen benim gün ışığımsın, tek gün ışığım, gökyüzü griyken beni mutlu edensin) Küçük kız, aniden tepki verdi. Kalp atışları sakinleşti ve düzene girmeye başladı. Şarkıyı sürdür Michael dedi Karenin gözleri yaş doldu. You never know, dear how much I love you. Please dont take my sunshine away! (Seni ne çok sevdiğimi asla bilmeyeceksin, sevgilim. Lütfen gün ışığını benden alma.) Micheal, şarkıyı sürdürdükçe, bebeğin sorunlu, kesik kesik olan solunumu, küçük bir kediciğin nefes alış verişi gibi düzenli bir hale girmeye başladı. Şarkı söylemeye devam et bebeğim. Michael, annesinin sözünü dinledi ve şarkısını sürdürdü. Küçük kız, sakinleşmeye devam etti. Ama, bu bir iyileşmeyi gösteren bir sakinleşmeydi. Devam et Michael O diktatör tavırlı hemşirenin bile gözü yaşlanmıştı. Karen de coşkuyla şarkıya katıldı. You are my sunshine, my only sunshine. Please dont take my sunshine away. Ertesi gün, hemen ertesi gün küçük kız eve gelebilecek kadar iyileşmişti.
Womens Day isimli dergi bu olaya Abinin şarkısının mucizesi adını verdi. Bilim adamları ise bu duruma sadece Mucize dediler. Karen ise Sevginin Mucizesi dedi.
Sevdiğiniz insanlar için ümidinizi asla yitirmeyin.
* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Mutlu ve huzurlu günler dileğiyle...