İki çocukluk arkadaşı, ilkokuldan başlayıp, üniversiteden mezun olana kadar hep aynı sınıfta, aynı sırada okumuşlar. Taa ki, hayata atılana kadar birbirlerinden ayrılmamışlar.
Üniversiteyi bitirip hayata atılacakları sırada, aralarında bir anlaşma yapmışlar. Biri diğerine , 'Şimdi ayrılık zamanı. Birbirimizi kaybetmememiz ve tanımamız için aramızda özel bir şifremiz olsun. Birbirimizi kaybedersek o şifre ile buluruz, adını da, 'O benim' koyalım.'' demiş.
Aralarında anlaşmışlar.
Hayat akıp gitmiş. Biri, bir yere müdür olmuş. Arkadaşı duyunca hayırlı olsuna gitmiş. Sekreterine, 'Ben beyefendinin arkadaşıyım. Haber verebilir misiniz, kendisine bir hayırlı olsun diyeceğim.' demiş.
Ne kadar ısrarcı olsa da, sekreter hanımı içeri girmek için ikna edememiş.
Sonunda demiş ki, 'Size bir kağıda not yazayım, onu bari kendisine ulaştırın. Görüşmek istemezse, giderim.''
Bir kağıda, kendisini tanıması için, aralarındaki o meşhur şifre olan, 'O benim' yazmış ve içeriye göndermiş.
İçeriden gelen cevap, aynı kağıdın arkasına yazılmış, ' O ben değilim…'
Hayat böyle işte…
Bir mevki, makam sahibi olunca insanlar, ' O ben değilim…' oluyor. Benliğini kaybediyor ve en candan arkadaşını bile tanımaz hale geliyor.
Sebep; kibir…
Nedir kibir? Kendini başkasından üstün görme hastalığı. Kanserden bile beter. Bir insana tek başına bela olarak yeter…