Sabit kur rejimi, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir sistemde uygulanamaz. Yani sabit kur rejimine geçebilmek için öncelikle sermaye giriş çıkışını denetim altına almak ve dolayısıyla konvertibiliteden vazgeçmek gerekir. Bu da isteyenin istediği zamanda elindeki veya banka hesabındaki TL'leri verip istediği yabancı parayı alabilmesi olanağını kaldırır. Bu sistemde kimin ne kadar, ne zaman yabancı para alacağına devlet karar verir. Yurt dışına para göndermek veya yurt dışından döviz getirmek devletin iznine bağlı olur.
Buna göre Türkiye'nin sabit kur rejimine geçebilmesi için sermaye hareketlerinin serbestliğini denetime altına alması ve TL'nin konvertibilitesini kaldırması gerekir. Türkiye'nin dış borç toplamı 466 milyar Dolar ve önümüzdeki bir yıl içinde bulması (yenilemesi) gereken döviz ihtiyacı (cari açık dahil) yaklaşık 240 milyar Dolar. Böyle bir durumda bu hamleleri yapmak Türkiye'ye döviz girişini durdurur ve döviz ihtiyacı yüksek olduğu için de anında döviz karaborsasını başlatır. Dolayısıyla Türkiye'nin böyle bir rejim değişikliğine gitmesi mümkün değildir.
İran Nasıl Sabit Kura Geçti?
İran'ın dış borcu 2,2 milyar Dolar (Türkiye'nin 466 milyar Dolar.) İran'ın GSYH'si 418 milyar Dolar olduğuna göre Dış Borç /GSYH oranı yüzde 0,5 (yüzde yarım) demektir (Türkiye'de bu oran % 54.) Öte yandan İran petrol ve doğalgaz gibi iki önemli kaynağa sahip olduğu için dış finansman sorununu bu yoldan çözmekte pek zorlanmıyor. Türkiye bu kaynakları ithal etmek konumunda bulunuyor.
İran hiçbir zaman sermaye hareketlerini serbest bırakmadı, parasını (Riyal 2017 yılında alınan kararla Tümen olarak değiştirildi) hiçbir zaman konvertibl yapmadı. Yani İran'da isteyen istediği zaman Tümen verip Dolar veya Euro alamıyor, yabancılar gelip parasını İran değerlerine serbestçe yatıramıyor ya da İranlılar paralarını dünyada başka yerlerde istedikleri değerlere yatıramıyor.
Görüleceği gibi İran ile Türkiye'nin sistemleri tamamen farklı. İran bu sistemi, küreselleşmenin dışında kalarak sürdürebiliyor, Türkiye ise küreselleşmenin dışına çıkmadığı sürece böyle bir sisteme geçemez. Bu saydığımız borç ve dış finansman ihtiyacıyla da küreselleşmenin dışına çıkamaz.
Sonuç
Türkiye, sermaye hareketlerini denetlemeye başlamadan yani 1567 Sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunu'nun en sert biçimine geri dönmeden, TL'nin konvertibilitesini kaldırmadan sabit kura geçemez. Bunları yapsa bile yüzde 54 (kura bağlı olarak artacak) oranındaki dış borç yükü ve yıllık 240 milyar Dolarlık dış finansman ihtiyacıyla bu rejimi sürdüremez, karaborsa batağına batar.
Bu durumda yapılacak tek şey mevcut riskleri hızla düşürecek siyasal ve ekonomik adımları atmaktır. Türkiye'nin risk primi (CDS primi) tarihi rekor düzeye ulaşmış görünüyor (380 BP.) Önce dış sorunları ele alıp çözmek ve riskleri düşürmek, ardından ekonomide bu sistemim gerektirdiği eylemleri yapmaktan başka çözüm yolu yoktur.
Ek Bilgiler
Sermaye hareketlerinin serbestliği; sermayenin (dar anlamda paranın) istediği zaman hiçbir kısıtlama olmaksızın başka piyasalara rahatlıkla gidebilmesi, yatırım yapabilmesi demektir. Küreselleşmenin temel taşlarından birisidir. Bu sistemde isteyen parasını istediği piyasada değerlendirebilmektedir. Bir Amerikalının parasını Türkiye'ye transfer edip Türk Hazine tahvili alabilmesi ya da bir Türkün parasını Japon Bankasında Yen mevduatına yatırabilmesi sermaye hareketlerinin serbestliğini gösteren örneklerdir.
Konvertibilite; bir ülke parasının diğer ülke paralarına, adına kur ya da parite denilen bir ölçü çerçevesinde dönüştürülebilmesi anlamına gelir. Bir başka ifadeyle eğer bir ülkenin parasını o ülkenin bankalarına götürüp karşılığında yabancı bir ülke parası almak istediğinizde kur denilen ölçü uygulanarak alabiliyorsanız bu durum bulunduğunuz ülke parasının konvertibl olduğunu gösterir. Konvertibilite söz konusuysa, kişi elindeki TL'yi getirip örneğin dolara çevirmek isterse Merkez Bankası bu değişimi geçerli olan kurdan yapacağını taahhüt eder. Merkez Bankası'nın bu taahhüdü, öteki bankaların ya da döviz bürolarının da aynı şeyi yapmalarına olanak sağlar.
CDS primi; CDS, Credit Default Swap deyiminin kısaltmasıdır. CDS, bir kişi ya da kuruluşun, kredi sahibinin karşılaşabileceği alacağın ödenmemesi riskini belirli bir bedel karşılığında üstlenmeyi kabul etmesinin bedelidir. Bu çerçevede bir anlamda kredi sigortası gibi çalışır. Bir ülkenin ya da şirketin CDS primi ne kadar yüksekse borçlanma maliyeti de o kadar yüksek demektir. Çünkü bu prim ister istemez faize yansımaktadır.