Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, BM 74. Genel Kurulunda, Mevlana'nın adaleti, 'hakları ve ödevleri gerektiği gibi paylaştırarak, herkese hakkını vermek' tanımından hareketle, küresel zulümleri yüreklice dile getirdi. Suriye, Filistin, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Afganistan, Yukarı Karabağ ve Keşmir gibi birçok sorunu hatırlattı ve bunlara yönelik çözüm önerileri sundu. Konuşmasıyla mazlumların yanık yüreklerine su serpti, umutlarını canlandırdı, zalimlerin ikiyüzlülüğünü suratlarına çarptı. Bir kez daha 'Dünya beşten büyüktür' diye haykırdı.
Bugün dünyada hakların ve sorumlulukların gerektiği gibi paylaşılmadığını, adaletsizliğin istikrarsızlığa, güç mücadelelerine, krizlere ve israfa yol açtığını, uluslararası camianın geleceğini tehdit eden terör, açlık, sefalet, iklim değişikliği gibi sorunlara kalıcı çözüm üretme kabiliyetini giderek yitirdiğini ifade etti.
Dünyanın bir tarafı lüks içinde yaşarken, dijital teknolojiyi, robotları, yapay zekayı, obeziteyi tartışırken, diğer tarafta açlığın, sefaletin, cehaletin kol gezmesinin, iki milyarı aşkın insanın yoksulluk, bir milyara yakın insanın açlık sınırının altında yaşamasının kabul edilemez olduğunu söyledi.
Erdoğan özetle şunları söyledi;
Nükleer silahlara sahip ülkeler nükleer silahı olmayan ülkeleri tehdit ediyor, bu güç ya herkes için yasak, ya da herkes için serbest olmalıdır.
Suriye'de rejim, terör örgütleri ve uzantıları 2011'den beri yaklaşık bir milyon insanın ölümüne, 12 milyon insanın yerinden edilmesine yol açtı.
Türkiye olarak, Fırat Kalkanı Harekatıyla Suriye'de yaklaşık 3 bin 500 DEAŞ'lıyı etkisiz hale getirdik. Milli gelire oranla dünyada en fazla insani yardımı yapıyoruz. Beş milyon sığınmacıyı barındırıyoruz. Bu yılın ilk sekiz ayında 32 bin düzensiz göçmeni denizlerde boğulmaktan kurtardık. Son sekiz yılda sığınmacılar için 40 milyar dolar harcadık. Bu iş için şu ana kadar AB'den sadece üç milyar avro yardım aldık. Türkiye'de doğan 500 bin Suriyeli çocuğun barınma, eğitim, sağlık gibi her türlü ihtiyacını karşılıyoruz. 365 bin sığınmacı Suriye'de sağladığımız güvenli bölgeye geri döndü.
Bugün acilen, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin tesisi için kritik öneme sahip olan Anayasa Komitesinin etkin ve verimli çalışmasını sağlamak, İdlib'deki muhtemel katliamların ve yaklaşık 4 milyon kişilik potansiyel göç dalgasının önüne geçmek, Suriye'nin dörtte birini işgal eden PKK-YPG terör örgütlerini ortadan kaldırmak, Suriye'nin kuzeyinde ilk etapta 30 kilometre derinliğinde ve 480 kilometre uzunluğunda bir güvenli bölge kurarak 2 milyon Suriyeliye iskan imkanı sağlamak gerekiyor.
Küresel güçler küresel sorunlara duyarsız kalmamalıdır. Geçtiğimiz yıl hunharca katledilen gazeteci Cemal Kaşıkçı davası henüz neticelenmedi. Mısır'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı mahkeme salonunda can verdi ve ailesinin cenazeyi defnetmesine izin verilmedi. Ermenistan, Yukarı Karabağ'da Azerbaycan toprağını işgale devam ediyor. Afganistan'da yaklaşık 40 yıldır işgaller, çatışmalar ve terör eylemleri yaşanıyor, Keşmir sorunu 72 yıldır çözülmüş değildir.
Kurulduğu 1948 yılından beri İsrail'in toprakları sürekli büyüyor, Filistin'in toprakları küçülüyor. Haritada görüldüğü gibi, 1947 yılında İsrail diye bir ülke yoktur, bütün topraklar Filistin'e aittir. İsrail 1949'da, 1967'de ve devam eden yıllarda sürekli büyüdü, Filistin küçüldü. Bugün Filistin adeta kaybolmuş, toprakların tamamına yakını İsrail'in olmuş. İsrail doymuyor, şimdi de hepsini almaya çalışıyor. BM'nin ve BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararlara uymuyor. Buradan soruyorum: 'İsrail Devleti'nin sınırları neresidir, 1948 sınırları mıdır, 1967 sınırları mıdır, yoksa daha başka bir sınırı mı vardır?'
BM başta olmak üzere, uluslararası camia Filistin halkına vaatlerin ötesinde somut destek vermelidir. Türkiye, mazlum Filistin halkının yanında yer almaya devam edecektir. 1967 sınırları temelinde Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti'nin kurulmasından yanayız. Bunun dışındaki planlar adil olmayacak, kabul görmeyecek ve uygulanma şansı bulmayacaktır.
Yeni Zelanda'da Müslümanları hedef alan terör saldırısı ne kadar yanlışsa, Sri Lanka'da Hıristiyanları veya Amerika'daki Yahudileri hedef alan terör eylemleri de o kadar yanlıştır.
Christchurch saldırısının gerçekleştiği 15 Mart'ın BM tarafından İslam düşmanlığına karşı uluslararası dayanışma günü olarak ilan edilmesi çağrısı yapıyorum.
BM Güvenlik Konseyi adalet, ahlak ve vicdan temelinde yeniden yapılandırılmalıdır.
Rum tarafının uzlaşmaz tavrı yüzünden Kıbrıs meselesi 50 yılı aşkın süredir çözülemedi. Türkiye, Kıbrıs Türk Halkının güvenliğini ve haklarını teminat altına alan bir çözüm bulunana kadar garantör ülke olmadan doğan haklarını kullanacaktır.
Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin ve Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve çıkarlarını sonuna kadar koruyacağız. İş birliğini ve adil bir paylaşımı esas alan her türlü teklife kapımız açıktır.
Libya'da halkın tercihlerine saygılı bir çözümden yanayız.
'Sözlerime şu temennilerle son veriyorum: Herkes için özgürlük, herkes için barış, herkes için refah, herkes için adalet, herkes için huzurlu ve güvenli bir gelecek.'