Bilindiği kadarıyla Antik Yunan tanrıçalarından biri olan Hera ile Antik Roma tanrıçası Juno aynı tanrıçadır. Bu haliyle sevgililer gününün Ares ile Afrodit'in oğlu olan Eros'la bir ilgisi bulunmamaktadır. Roma halkı henüz Hristiyanlığı kabul etmemişken Tanrıça Juno'ya karşı büyük bir saygı duyarlar ve buna dair özel günler tertip ederlerdi. Asker bulunamadığı gerekçesiyle Roma İmparatoru tarafından evlenmenin yasaklandığı MS 270'li yıllarda gizlice çiftleri evlendirmeye devam eden görevli Aziz Valentine aynı yılın 14 Şubat günü idama mahkum edildi ve 'Valentine's Day' günümüze kadar ulaştı. Ardında bir idamın ve mitolojik tanrıların öyküsünün bulunduğu 'Valentine's Day' bir hristiyan geleneği bile değil ve bir çok konuda olduğu gibi bu güne dair de kafamız karışık belliki.
Günümüze geldiğimizde ise, 'sevginin günü mü olur' şeklinde karşı çıkan çok sayıda insan olduğu kadar, 'kutlamadan olmaz' diyenlerin de yeterince fazla olduğu gerçeği ortadır. Diğer yandan hem karşı çıkan hem de karşı çıkmasına rağmen kutlama yapan bir kesim de görmekteyiz. Tüm bu gözlemlerin kaynağı haliyle vazgeçilmezimiz olan sosyal medya hesaplarıdır.
Antik dönem mitleri, tanrı ve tanrıçaların ilişkileri, Aziz Valentine ve sosyal medya şöyle kenarda dursun şimdilik, biz cevap aradığımız soruları sıralayalım; 1.İnsan sevmek mi ister, sevilmek mi ister? 2. Bireysel farklılıklarımız temelinde sevme ve sevilme anlayışmız, kabulümüz veya anlamlandırmamız nedir? 3. Örneğin; 'seni seviyorum' dedikten sonra, aynı cümleyi duyma arzu ve beklentimiz var mı? 4. Sevdiğimizi düşündüğümüz kişi, bizi sevmeden sadece öylece yanımızda olsa mutlu olur muyuz?
Fazla uzatmadan üzerine biraz düşündüğümüzde, büyük çoğunluk önce sevilmek isteğinde, sevildiğini düşündüğü kişiye karşı sevgi gösterme eğiliminde, seni seviyorum derken aslında beni sev beklentisinde, değiştirme ve dönüştürme çabasında, beklentiler karşılanmadığında başka sevgi arayışında, yine çoğunluk sevilme arzusunda olduğu için gerçekten sevmek nedir anlaşılmamakta, sevme anlayışımız 'ya benimsin ya toprağın' felsefesinden öteye geçememekte ve koşulsuz, olduğu gibi sevgi lafta kalırken sevdiğimizi iddia ettiğimiz kişinin ölmesini dilemekteyiz aklımızı yemişcesine. Herkes sevilme arzusuyla seni seviyorum derken, beklentisiz sevgiyi kim sunacak? Koşulsuz ve olduğu gibi kim kimi sevecek? Kim, beni sevmesen de seni olduğun gibi seviyorum, cümlesini kurmaya cesaret edecek? Kim beni sev diye değil, öylece olduğu gibi seni seviyorum diyebilecek? Muhtemelen çok az kişi.
Günümüzde kadın erkek ilişkileri çerçevesinde 'seni seviyorum' ifadesi aslında 'beni sev' beklentisini barındırmaktadır içinde. Bu beklentinin altında insanın, karşı konulamaz sevilme ihtiyacı ve anlamlandırması durmaktadır öylece. Yine günümüzde aldatılan eş diğerini öldürürken, geçmişimizde Aşık Veysel aşığıyla kaçan karısının ayakkabısının içine para koymuştu. Sevdiği kadın muhtaç olmasın diye, tam olarak böyle bir şey olsa gerek sevmek. Sevgililer günü kutlanmalı mı, olmalı mı, sevgi bir güne sıkıştırılmalı mı, popüler kültür mü, pazarı canlandırmak mı, kapitalizm ürünü mü, nedir, ne değildir? Bilmiyorum, bilmiyorum çünkü mitolojik tanrıların bile sevilme ihtiyacından ortaya çıkarak günümüze kadar gelen bu geleneğe, yine bu toprakların yetiştirdiği Aşık Veysel son noktayı koymuştu zaten.
Son olarak, sevmek lazım ama sevilmeyi beklemeden efendim, kutlamak lazım ama teşekkür beklemeden, özlemek lazım ama hatırlanmayı ümit etmeden, aramak, sormak, karşısına çıkmak, duyguları ifade etmek lazım reddedecek olsa bile, öyle ya reddedilmeyi de bilmek lazım efendim. Bilmek lazım sevilmeyi de, bulmak zordur bunu bileni de, o yüzden çok kıymetlidir sevmeyi becerebilmek yanında olmasa da…