Her türlü melanetin batağına saplanmış bir takım insanların, "ahlak" dersi vermeye kalkışması, yüzsüzlüğün bu kadarına da 'pes' dedirtiyor adeta…
Hangi maskeyi taksalar ya da hangi kisveye girerse girsinler, böyleleri sadece kendilerini kandırırlar...
Oysa; bir gören, bir duyan ve bir bilen var?..
Böylesi insanların acı akıbetini merak edenlere "Sabır" diyorum.
Bugünkü "Sihirli sözcük: sabır" adlı öykümü de güzel ahlakıyla toplumda örnek gösterilen
Allah dostu insanlara ithaf ediyorum...
***
Adil ile Adem kardeş gibi büyümüştü. Aynı apartmanda bitişik dairede komşuydular. İkisinin de ailesi, yakın akraba gibiydi.
Adil'in babası Rıfat Bey ile annesi Şerife Hanım belediyede memurdu. Çoğu kez, Adil'e, Adem'in annesi Cevriye Hanım bakmıştı.
İlkokuldan liseye kadar birlikte öğrenim gören iki arkadaş, 2 ayrı kentte üniversite kazanınca ayrılmışlar ancak ama dostlukları hiç bozulmamıştı.
Adem'in babası Kartal Bey, zengin bir işadamıydı. İthalat ihracat işleriyle uğraşır, yardımseverliğiyle çevresinde saygınlık kazanmıştı. Annesi Cevriye Hanım da 'Hafize' idi. Adil ve Adem'e namaz kılmayı ve duaları öğreten, güzel ahlakın İslam'ın temeli olduğunu anlatan kadındı...
Her ikisi de mert gençlerdi...
İlk yaz tatiline geldiklerinde yine eskisi gibi buluşup, Cevriye Hanım'ın sohbetlerini dinliyor, bu sohbetten büyük bir haz duyuyorlardı...
O gün öğle yemeğinde Adil ile Adem, Cevriye Hanım'ın hazırladığı sofradaydı. Adil, Cevriye Hanımı, annesinden ayırmayan bir gençti. Onun din konusundaki birikimine hayrandı.
Adil, "Cevriye teyze, bir şey sorabilir miyim" dedi. "İnsanlara iftira atan, yalan söyleyen, kamu malını hortumlayan ve haksız kazançlar elde etmek için sahtecilik yapan biri, ahlaklıyım, diyebilir mi?"
Cevriye Hanım, güldü. "Aman evladım bu da nereden çıktı şimdi" dedi. Adil, "İstanbul arkadaşlarla oturduğumuzun katta bir kapı komşusumuz bir adam var. Mahalleli bu adamdan tiksiniyordu. Her türlü aşağılık işlerle uğraşan biri olduğu için. Bu adam, bazı akşamlar bize hanımın yaptığı pastalardan getirip, dostluk kurmaya çalışıyor. Sonra da bize şirket kurup dolandırıcılık yapmayı öneriyor.
Ama aynı adam bizlere güzel ahlaktan da söz ediyor. Kendisini de neredeyse evliya ilan edecek. Gıcık olduk adama. Çok yüzsüz ve ayak üstü 40 yalan söyleyen biri. Bir arkadaş dövecekti onu. Biz engel olduk. Ne yapmamız lazım?"
Cevriye Hanım, "Allah'ım, böylesi insanlardan sizleri ve cemi cümlemizi korusun" dedi ve ekledi: "Bunlar Müslümanlık maskesini takmış sahtekarlar. Allah'ın adıyla insanları aldatanlar. Allah, Kuran-ı Kerim'de böylesine insanlar için uyarılarda bulunuyor. Hatta, bu kişilerle ilgili ayetler, inanmayanlarla ilgili ayetlerden daha çok. Çünkü onlar tehlikeli insanlar. İyi bir Müslüman olmak için güzel ahlaka sahip olmak. Güzel ahlak, ilim ve edep öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmek gerekir."
Adil, içten içe adama daha da öfkelenmişti. "Dinimize en çok zararı bu sahtekarlar veriyor" diye içinden söylendi.
Okullar açıldığında, bir daha evlerine gelirse, onu içeriye almayacaktı.
Cevriye Hanım, adeta Adil'in aklından geçenleri okumuştu. Çünkü, Adil'in yüz ifadesi değişmişti. Gerçi, anlatılanlara Cevriye Hanım da çok kızmıştı ama biliyordu ki, Allah'ın, Kuran'ı Kerim'de böylelerine karşı insanları uyarmıştı. O yüzden "Bak evladım" dedi Cevriye Hanım. "Böylelerinden uzak durmak önemlidir. Yalan söyleyen iftira atan, sahtecilik ve dolandırıcılık yapan biri, her kötülüğü yapar."
O ana kadar sessiz kalan Adem söze girdi. Annesinin söylediklerine katıldığını belirtti. Ancak, bir itirazı vardı ve "Rabbimin işine karışmak, şirk sayılır. Ne var ki, insanların mallarını çalan, iftiralarla hayatlarını karartmaya çalışan bu insan müsveddelerinin cezalarını çekmeleri için öbür dünyayı beklemek mi lazım?' diye sordu. Cevriye Hanım, hiç duraksamadan "Sabır, sabır, sabır" diye sıraladı. 'Kimler neydi, ne oldu' dedi.
Yeni eğitim öğretimin yılının açılmasına bir hafta kalmıştı. Adil ve Adem, dönüş hazırlıkları yapıyordu. Adil, hazırlayacaklarının listesini gözden geçirirken, cep telefonu çaldı. Arayan ev arkadaşı Muhsin'di. O erken dönmüştü. "Sana bir şey söyleyeceğim" dedi. Lafı uzatınca, Adil, çabuk söylemesini istedi. Muhsin, "Hani o sahtekar var ya kaçak elektrik kullanmaktan mahkemelikmiş meğer. Daha önce de sahtecilikten sabıkası varmış. Hakim de onu tutuklamış. Ahlaktan söz eden adama bakar mısın. Ne günlere kaldık" dedi.
Adil, onu dinlemiyordu. Aklı, Cevriye Hanım'ın söylediklerindeydi. "Sabır, sabır, sabır" demişti. Hemen, karşı dairenin kapısının zilini çaldı. Kapıyı açan Cevriye Hanım'ın ellerine sarılıp öptü. Cevriye Hanım, şaşırmıştı. "Sabır, demiştin ya teyzeciğim. Haklıymışsın"
O sırada, Adem kapıda belirdi. Ne olduğunu sordu. Adil ona durumu anlatınca, Adem de kötülerin bu dünyada da er ya da geç mutlaka cezalandırıldığını öğrenmiş oldu. 'Affet Allah'ım' dedi. Onlar hayatları boyunca, kötü insanlardan uzak durdu ve o sihirli sözcük ' sabrı' hiç unutmadı.
***
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...