Resmi adı Suriye Arap Cumhuriyeti olan, Suriye'ye bir devlet demek bile içimden gelmiyor. Birçok dünya devleti ve komşularının baskısı altında olan Suriye'deki durum, her gün daha da karışık hale gelmektedir. Elbette, bu olaylarda Türkiye için çok önemli olan husus, ABD'nin desteği ile Güney sınırlarımızda, Akdeniz'e kadar uzatılması istenilen Kürt veya PYD koridorudur. Bu koridor ülkemiz için hayati bir önem arz etmektedir. Burada yapılmak istenen husus, müstakbel olarak Batılıların düşünüşünde olan devletin ikinci ayağıdır. Kırmızı halı ile karşıladığımız Barzani'nin referandum ile ilgili çalışmaları ise bunun birinci ayağıdır. Türkiye'ye olan ziyareti esnasında ifade ettiğim gibi, bu şahıs asla itimada şayan birisi değildir. Asla da ehveni şer de değildir. Salih Müslim ise, arkasını ABD'ye dayayarak rengini çok önce belli etmiş idi. Türkiye Fırat Kalkanı operasyonu ile Suriye'de bir yere kadar ilerlemiş olarak bulunmaktadır. Tabiatıyla bunun en önemli özelliği, Kobani ile Afrin arasına bir bıçak gibi girerek, buradaki birleşmeye mani olması, güneyimizdeki koridora engel olmuştur.
DEAŞ terör örgütüne karşı yani Rakka'ya yapılacak olan harekatta Türkiye'ye yer verilmemekle birlikte, buradaki harekatın istenilen ölçüde ilerlemediği bir tarafa, birçok problemi de kendi içinde ortaya koymuş olmasıdır. ABD öncülüğündeki PYD güçlerinin pek bir şey yapamadıkları ortadadır. Gelen resmi olmayan bazı duyumlara göre PYD'liler, DEAŞ'a karşı savaşta isteksiz olmalarının yanında, silahlarını bile onlara vermişlerdir. ABD'nin desteğindeki güçlerin, Rakka, Humus ve Irak arasındaki, Deyr ez-Zor vilayetine yaptıkları hamleler, Suriye yerel güçlerini de aşarak, devletlerarası bir çatışmaya doğru gitmektedir. Burada Esad güçleri ile PYD güçleri de karşı karşıya gelmişlerdir. Bunun anlamı ise, Esad'ı destekleyen Rusya ile PYD'yi destekleyen ABD'nin karşı karşıya gelmesi demektir. Buna ilave olarak, Su-22 tipi Rus uçağının, bir ABD F-18 uçağı tarafından düşürülmesi de bu olayların diğer bir yönüdür. Bu konuda taraflardan fazla bir açıklama gelmemesi, bu olayın geçiştirildiği anlamında değildir. Orta Doğu için, ABD ile Rusya nasıl bir anlaşmağa vardılar bilmiyoruz. Yalnız, bilinen şu var ki, her iki ülke de dişlerini gıcırdatarak, birbirlerine gülümsemeğe çalışmaktadırlar. Benim hala anlayamadığım, ABD'nin, Rusya ve İran'ın Orta Doğu'daki nüfuzlarına kısmen tolerans göstermesidir. Aynı şeyi, ABD'nin Irak'a olan müdahalesinde görmüyoruz. Buradaki gerçek güç tamamen ABD idi, Rusya hep dışarıda kalmıştı.
Görüldüğü gibi, çözülemez bir yazboz halinde olan Suriye bizim güney komşumuzdur. Geriye doğru baktığımız zaman burada en güç durumda olan ve hataların ceremesini ödeyen de Türkiye olmuştur. Sayıları üç milyonu geçen mültecilerin ağırlığı çok fazladır ve bütün batı da bu olaya biganeolarak durmaktadır. Bana göre bu şekilde, Arapların göçe zorlanması ise, özellikle ABD tarafından istenen bir durumdur. Zira, bu alanlarda Kürt nüfusunun azınlıkta olması sebebi ile demografik yapının, Arapların aleyhine, Kürtlerin lehine doğru kaydırılmak istenmektedir. ABD burada çifte kavrulmuş oyunun bir parçasıdır. Demografik yapı, onların istediği yönde değişecek ve ceremesi ise Türkiye'ye çektirilecektir. Bayramlaşmak için akın, akın Suriye'ye giden Araplar, oraya yerleşmek için gitmiyorlar. Doğup büyüdükleri topraklarını vatan yapmaya niyetleri olmadığı açık olarak ortadadır. Hiç çalışmadan bir hayat oh ne rahatve batıya iltica için bir ümit kapısını açık tutmak istemektedirler. Saygılarımla.