n

n

n 19 Ekim 2009’da 34 PKK’lının Habur’dan Türkiye’ye girişi ile başlayan ve Kürt açılımı olarak nitelen olaylar zincirinin nerelere kadar vardığını ibretle gördük. Devletin himmeti ve ihsanı ile Türkiye’ye girenlerin; zafer kazanmış komutanların edası ile gelişlerini unutmak mümkün değildir. Devletimiz, binlerce şehit verilmesini ve masum insanların öldürülmesini bir tarafa bırakarak onlara el uzatmıştır. O zaman da yazdığım gibi, bunun anlamını onların anlaması imkân dâhilinde değildir. Onların beyinlerinde ne olduğunu biliyorum ve bunun gerçekleşmesi mümkün olmayan bir ütopya olduğu gerçeğini burada ifade etmek isterim.

n

n Şu anda Türkiye, Habur’dan sonra ikinci bir dönemece girmektedir. Yalnız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu süreci iyi idare eder ise, tehlikeli sulara doğru yol almayız. Çünkü, daha önce de üzerinde durduğum gibi, bu tip olaylarda dengeler çok önemlidir. Eğer, eşyanın tabiatına uygun olmayacak şekilde kararlar alınacak olur ise, bunun sonuçları, 2009’daki olaylardan daha dramatik olabilir. Özelliklede, iktidar partisi ile muhalefet partileri arasında hiç de hoş olmayan tartışmalar, durumu çıkmaza götürmektedir. Bu konuşmalardaki ifadeler hem kabul edilemeyecek kadar küfürlerle dolu olduğu gibi; hem de kavramlar da birbirine karıştırılmaktadır. Bütün baktığım sözlük (lügat)’lerde, ulusalcılık= milliyetçilik olarak ifade edilmesi ve her iki tarafın da bu kavramları açıklarken aynı kelimelerin kullanılmaları aynı manayı ifade ettiklerini göstermektedir. Buna rağmen kavram kargaşasının devam ettiğini görüyoruz. Bu kimilerinin birbirlerini karalama yarışına bağlı olarak, popülizmden ileri gitmeyen ifadelerdir. İmralı’ya gidecek olan milletvekillerin seçilmesi ile ilgili hususlar üzerinde durmak da istemiyorum. İmralı ile görüşmelerden kendilerine oy sağlama, nema çıkarma gayretleri olarak ifade edebilirim. Hâlâ daha anlayamadığım husus ise, İmralı görüşmelerinden neyin çıkacağını; daha doğrusu hiçbir şeyin çıkmayacağını biliyorum. Hükümet yetkililerinin de ifade ettikleri gibi, kanuni olarak karşımızda grubu olan ve Kürtleri temsil ettiğini iddia eden bir grup var iken, İmralı’nın ne anlama geldiği hususu da meçhuldür. Bu arada, zayıf bir öneri olarak kalmakla birlikte, Kandil’i işaret edenler de var ve üç mektuptan birisi Kandil’indir. O zaman niçin PKK, KCK ve diğerlerini saf dışı ediyorsunuz? Ayrıca, antiparantez şunu ifade etmem gerekirse, sadece bir ırka veya dine dayalı partilerden hoşlanmıyorum. Demokrasi içinde bunlar olmamalıdır. Dünya üzerinde saf bir ırk veya saf bir dinden meydana gelmiş devlet veya millet yoktur. Bu sebepten bana bu tip partiler itici gelmektedir. Partiler geniş tabanlı ve bütün ülke insanını içine alacak şekilde olmalıdır.

n

n PKK’nın silah bırakarak, bir yerlere gidebileceği tezine karşı; AB Antiterör Koordinatörü Gilles de Kerchove; bunların AB ülkelerine gidebileceklerini söylemiş olması da çok enteresan durumdur. Daha önce, Saddam zamanında Fransa’nın Kürtlerin yanında olmakla birlikte; Fransa’ya götürdükleri Kürt miktarı zihinlerdedir. Bu bakımdan ben bu sözleri hiç, ama hiç ciddiye almıyorum. Yalnız, Kürt meselesinin bu günlerde tırmanmasının temelinde yatan husus, esas olarak Anayasa’dan kaynaklanmaktadır. Yapılacak olan sivil anayasadan Türk kelimesinin çıkarılması veya Kürt kelimesinin de buraya dâhil edilmesi gibi durumlar da söz konusudur veya kimileri bunun böyle olacağını zannetmektedir. BDP’li milletvekillerine Sinop ve Samsun’da takınılan tavrı tasvip etmem mümkün değildir. Kimileri bu hareketleri şovenist bir milliyetçilik gibi görmekle birlikte; BDP’li milletvekillerinin her gün yaptıkları şövenist davranışlar herhalde bunun dışında değildir. Kimilerinin yaptıkları hareketleri anayasal haklar olarak ortaya koymak, diğerlerininkini ise şovenist olarak vasıflandırmak abes ile iştigaldir. Tekrar olarak yazıyorum; mesele demokratik kriterler içinde çözülebilir. Anadolu’da sadece Kürtler değil, Türkler de zaman gadre uğramışlardır. Anayasa karşısında, bütün Türk vatandaşları eşit hakka sahiptirler. Eğer, uygulamada eşitsizlik var ise bunun önüne geçmek kolaydır. Hak ve hukukun hükümran olması dileklerimle saygılarımı sunarım.

n