n Bir ülkede gelişmişliğin derecesinin göstergesi olarak üniversite sayısının fazlalığı, ortaya atılan en önemli kriterlerden birisidir. Fakat, sadece üniversite sayısı önemli bir anlam da ifade etmemektedir. Üniversitelerin açılması için, bu üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacının çok önceden planlanması gerekir. Bütün illere birer üniversite açma furyası içinde, bazı illerdeki üniversitelere rektör atamak için o üniversitenin kadrosunda bir adet profesör bile bulunmayanları vardı. Bunun yanında bu üniversitelere öğrenci alımı da yapılıyordu. Öğretim üyesi eksiklikleri ise, görevlendirme şeklinde kapatılmaya çalışılıyordu. Elbette, bu durumda öğrencilerin yeteri donanımla yetiştiğini söylemek de mümkün değildir. Gerekli bilgilerden yoksun olarak mezun olan öğrencilerin durumu tüm düşüncelerin ötesindedir. Böyle bir durumda, bir öğrencim bana “Hiç ders yapılmadan, bilgi verilmeden ve sınavlarda % 100 başarı ile geçmek öğrencileri memnun eder. Yalnız hayat sadece diploma değildir. Bu durumda bizler mağdur olmuş durumdayız. Siz bu durumda ne diyebilirsiniz” demişti. Açıkça ifade etmek gerekir ise, benim o öğrencime, onu tatmin edecek bir cevap vermem mümkün değildi. Sadece “Zamanı geri döndüremeyeceğimi, keşke sizlere de şu durumdaki eğitimi sunabilse idim. Fakat, maalesef bu mümkün değil” demiştim. Öğrencim çok haklı idi ve yanlış bir zamanda, yanlış bir yerde bulunmuştu. Öğretimin her kademesi kutsaldır ve Ülkemizin geleceğidir.
nn Her ne kadar, 2547 sayılı kanun, akademik yükseltilmelerde bazı kriterleri ortaya koymakla birlikte; ülkemizin insanı olarak bunları aşmadaki üstün özelliklerimizi burada saymakla bitiremem. Bir doktora tezinden 13 adet milletlerarası seviyedeki dergide(SCİ’e ait yayın), değişik isimler konularak yapılan yayınlar ortaya çıktı. Bundan istifade eden yabancı dergiler, para alarak yayın yapmaya başladılar. Her zaman üzerinde durduğum gibi, milletlerarası seviyede yayın esas olmamalıdır. Esas olan, araştırma yapmak, AR-GE çalışmalarında bulunmak gerekir. Bunun sonuncunda SCİ’ye esas olan çalışmalar kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Sadece, akademik yükseltilmeler için böyle yayın istendiği zaman ise, sadece o akademik yükseltilme için bu araştırma yapılacak, daha sonra ise; taş bitti, inşaat paydos durumu ile karşılaşılacaktır. Halbuki, bilimsel araştırmalarda devamlılık esastır ve bundan ötesi ise, bu bilimsel verilerin teknolojiye dönüştürülmesi gerekir. Bilimsel çalışmalarda nefes almak diye bir şey yoktur. Bir hususu açıklamak isterim ki; insanlığın ilk dönemlerinden 2012 yılına kadar yaptıkları araştırmaların tümü kadar buluş, sadece 2013 yılında yapılmaktadır. Her yıl baş döndürücü hızda araştırmalar yapılmakta ve bunun sonucu olarak teknoloji üretilmektedir. Üniversiteler bu misyon ile kurulmalı ve bu görev onlara verilmelidir. Dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde durum budur ve bilimsel araştırma ile teknoloji bu şekildedir. Ülkemizde ise, taklit ve teknoloji transferine yönelik bir yok izlenmektedir. Bir ortamda bu şekilde konuştuğum zaman birisi “Ne olacak, onlar yapar, biz de kullanırız” dedi. Ben “eğer anlayış bu ise, ülke olarak; Türkiye’nin gelişmesinde bir nebze katkımız olmadan yaşamak istiyor isek, diyecek bir şeyim yok” diye cevap verdim. Artık sanayi devrimini atlayarak, bilim toplumu olan ülkelerin safına katılmamız gerekmektedir. Bunu yapamadığımız zaman, devamlı olarak gelişmiş ülkelerin orduların idaresi altında olmasak bile, bilimsel hükümranlığı altında kalmaya mecbur oluruz.
nn Kanun karşısında bütün insanlar eşit olmakla birlikte; Allah bütün insanları aynı zekâ seviyesinde yaratmamıştır. Bütün kanuni haklardan yararlanmalarda, insanımızı eşit olarak kabul etmekten doğal bir şey yoktur. Yalnız, üstün yeteneklerle yaratılmış olan, üstün zekâlı öğrencileri özel olarak eğitmek gerekir. Onları, diğer öğrencilerle aynı sınıfta eğitecek olursanız, onlardan bir şey olmaz. Belki de, sınıfın en tembel ve haylaz çocukları olurlar. Bunun yanında, bu şekilde özel olan gençlerin akademik kariyere geçmelerini de sağlamak gerekir. Şu unutulmamalıdır ki, bu öğrenciler genellikle, otoriteden hoşlanmayan kendilerine has özellikleri olan gençler olabilir. Bugünkü dünyaya şekil vermiş olan bilim adamlarının hayatları incelendiği zaman bu durum ortaya çıkacaktır. Ülkemizin yücelerek, muasır medeniyetler seviyesine çıkmasını istiyor isek, mutlaka bu şekildeki gençleri bulmamız ve onları yetiştirmemiz gerekir. Unutmayınız ki, bir mıh, bir nal; bir nal, bir at; bir at da bir bahadır; bir bahadır da, bir vatan kurtarır. Bugünkü dünyada ülkeleri kurtaracak olan bahadırlar; bilim adamları ve bu yolu kendilerine seçmiş olan gençlerdir. Gelecek, geleceğimiz üniversitelerimize ve onların bilimsel erk ve kabiliyetlerine bağlıdır. Bunun unutmadığımız ve adımlarımızı buna göre attığımız takdirde ülkemiz bilim bayrağını elinde tutan ülkeler arasında yer alacaktır. Saygılarımla.
nn
nn
nn
n