Bilindiği üzere, 24 Nisan 2015 tarihi, sözde Ermeni soykırımının 100. yılı olarak, Ermeniler tarafından anılacaktır. 1915 yılında meydana geldiği farz edilen sözde Ermeni soykırımı ile ilgili olarak ülkemizde çok sayıda yayın da yapılmıştır. Yalnız, aynı kanıda olan kişilere devamlı olarak bunları söylenmesinin fazlaca da bir anlamı yoktur. Elbette, kimileri yurtdışındaki bazı kimse veya kuruluşların hoşuna gidecek 1,5 milyon Ermeni nin katledildiğine dair beyanlarda da bulunabilir. Zaten, zaman zaman bunlar ödüller de almaktadır. Bin yıla yaklaşan süre içinde, dostluk ve kardeşlik içinde yaşayan Ermeniler ile Türklerin arasının bozulmasının sebebi elbette, Ermenilere başta Rusya ve Batılılar tarafından büyük Ermenistan vaadi olmuştur. Bundan yola çıkan Ermeniler, bilindiği üzere birçok doğu ilimizde, Osmanlıların zayıfladığı dönemlerde Türklere karşı soykırıma başlamışlardır. I. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen olaylarda, Türklerin nefsi müdafaa olarak Ermenilerle savaştıkları da bir gerçektir. Bu asla bir devlet politikası olarak ortaya çıkmamış ve kendiliğinden gelişen olaylardır. 1948 yılında kabul edilen soykırım kararlarının tarifine bu olaylar uymamaktadır. Burada iki husus çok önemlidir. Bunlardan birincisi, sözde soykırım ile ilgili olaylar, soykırım kararının kabul edilişinden 33 yıl önce vuku bulmuştur. İkincisi, soykırımın Bir devlet veya bir grup tarafından sistemli olarak, diğer bir ırk veya grubu yok etmek için onları katletmek tarifine uymamaktadır. Kaldı ki, o dönemde uygulanan tehcir sırasında hatası olan Osmanlı ilgilileri cezalandırılmıştır. Şurası gerçektir ki, Ermeniler tarafından katledilen Türklerin sayısı veya Türkler tarafından katledilen Ermenileri sayısını vermek mümkün değildir. Bu olaylar kendiliğinden gelişen olaylardır. Batı düşüncesinde en fazla yer eden husus ise Ermenilerin Ortodoks Hristiyan olmaları dolayısı ile ve mağdura oynamalarıdır. Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında bir Hristiyan ülkenin olması, Batının istediği ve stratejik bir husustur. Birçok Batılı yazar, düşünür ve tarihçi bu kanıdadır. Osmanlı döneminde ve T.C Devleti’nin kurulmasını takiben, Türk diplomat ve devlet büyüklerine, Asala terör örgütünün yaptığı katliamlar, hala hafızalardadır ve unutulmamıştır. Tüm olaylarla ilgili olarak, Türklerin haklılığını ortaya koyacak olaylar zinciri o kadar fazladır ki bunları bir makale içinde anlatmak asla mümkün değildir. Bu katliamlar dünya kamuoyunu bu konu üzerine çekmek için yapılmıştır.
Ben bu makalemde, şimdiye kadar üzerinde durulmadığı için kronik hale gelen bu sorun için alınması gerekli önlemler üzerinde durmak isterim. Bu problem Sevr de konu olmakla birlikte, orada bir süre için durum ötelenmiş, diğer hususlar gibi Batının vazgeçmediği cebinde taşıdığı durumdur. Bana göre genç T.C. kurulduktan sonra başlamak üzere, Ermeni meselesi, devlet politikası olarak gündemde tutulmalıydı. Gazetelerde makale yazmaya başladığımdan itibaren her yıl, en azından 3-5 makale ile durumu kamuoyuna dağarcığımın müsaade ettiği kadar iletmeye çalışıyorum. Ama, her şeyde olduğu gibi, bu hususta da devamlılık arz edecek çalışmalar yapılmamaktadır. Türkiye deki insanımıza değil, dünyaya 1. Dünya Savaşı sırasında bu olayların olduğu ve bunun bir nefsi müdafaa olduğu anlatılmalıdır. Bundan dolayı, Türkler kadar olayların müsebbibi olarak Ermenilerin de özür dileme gereği anlatılmalıdır. Mesele haklı olmak değildir. Ne kadar haklı olursanız olunuz, bunu anlatmadığınız takdirde suçluluktan kurtulamayacağımızı bilmemiz gerekir. Saygılarımla.