Medeniyet, herhangi bir dünya görüşünün somut şeklidir.
Dünyada birçok medeniyetler gelip geçmiştir.
Bunların bir kısmı yerel olduğu gibi bir kısmı da evrenseldir.
Örneğin; Çin, Aztek ve İnka gibi medeniyetler yereldir. Buna karşın Batı ve İslam medeniyetleri de evrenseldir.
Evrensel medeniyetlerin en önemli özelliklerinin başında; Doğu ve Batı gibi kültürleri dönüştürmeleri, yeni sentezler üretmeleri ve hedeflerine dünya insanlığını koymalarıdır.
Her iki medeniyet de dünyayı inşa etme iddiasında olup bu paralelde kurguları vardır.
Batı medeniyeti ile İslam medeniyetinin ortak hedefi, dünya insanı olmuş olsa bile misyonları ve vizyonları farklıdır.
Bu farklılık, aralarındaki rekabetin nedenini ve kaynağını oluşturmaktadır.
Medeniyetler, insan hayatına ilişkin tüm maddi ve manevi unsurları kapsarlar.Somutlaşmış sosyal, ekonomik, kültürel, mimari ve yönetim gibi unsurlar medeniyetin temel dinamiğini oluşturan değerlerin rengini taşırlar.
İşte bu renkler, bir nevi söz konusu medeniyetlerin nitelikleridir.
Bu renkler( sosyal, ekonomik, mimari, yönetim, ahlak-kültür vs.) her medeniyette farklılık gösterir.
Bu farklılıklardan dolayıdır ki, İslam medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında evrensel çapta ayrılık ve bu ayrılık sonucunda da rekabet vardır.
Bu rekabet er-geç bu iki medeniyeti karşı karşıya getirecek ve hesaplaşmayı kaçınılmaz hale getirecektir.Bu farklılıklar her iki medeniyet mensubuna farklı kimlik ve aidiyet kazandırmaktadır.
Bu kaçınılmaz hesaplaşmaya aydınlarımız ve milletimiz hazır mıdır?
Eğitimimiz hazır mıdır? Eğitimimizin temel amacı 'çağdaş(batı) uygarlığına' hizmetçi yetiştirmektir. Daha doğrusu sömürge zihniyetli yetiştiricisi bu eğitimle mümkün mü?
Bizler Müslüman, Batılılar da Hristiyan olarak kalmak isterlerse bu hesaplaşma (zaten devam etmekte)kaçınılmazdır.
Bu soruyu yeniden cevaplandıralım: Hesaplaşmaya hazır mıyız?Selam ve sevgi ile…