Bayram öncesi ramazandı.
Ülke nüfusunun % 98'i Müslüman olmasına rağmen, bu oran sokaklara yansımamıştı.
Bazı kılık-kıyafetlerden orucun beklediği saygı da ortalıkta yoktu.
Bunlar bizim çocuklarımız. Kayıplar bizim hanemize yazılmaktadır.
Bayram, özgürlük ve sevinç demektir.
Bunca kayıplarımızla birlikte İslam coğrafyasındaki kan deryasında kulaç atarken nasıl bir özgürlüğün tadını tadalım ve nasıl bir sevinç yaşayalım? Ya trafikteki katliam?
Mevcudu dillendiriyoruz: Bayramlar tıpkı cuma gibi özgür İslam'ın sembolleridir. Bu sembolleri Asr-i Saadet'in Mekke döneminde göremiyoruz. Özgürlük ortamı Medine'de görüyoruz.
İslam coğrafyasındaki ümmetin yeraltı ve yerüstü kaynakları ipotek altında. Kendi öz kaynaklarından elde etmiş olduğu parayı bile dilediği gibi harcama özgürlüğüne sahip değildir.
Böyle bir ümmet tutsak değilse, nedir?
Salahaddin-i Eyyubi gibi, işgal edilmiş ümmetin toprağını Haçlılardan geri alıncaya kadar gülmeyi kendisine haram etmiş kaç devlet adamı vardır?
Müslümanlar, kendi paralarıyla kendi savunmalarını sağlayacak silahları alma yada üretme özgürlüğüne bile sahip değillerdir.
Müslümanlar, düşmanları izin verdikleri kadar kendilerini savunabilmektedirler. Anlayacağımız, geleceğimiz düşmanlarımızın insaf ve merhametine terkedilmiş bulunmaktadır. Düşmanın insaf ve merhametine terk edilmiş bir canlının yaşama şansı ne kadar olur?
Bu nedenledir ki ümmet, özgürlük ve sevinç tadında bir bayram yapamamıştır, yapamaz da…
Ümmet, düşmanının kendisi için biçtiği elbiseyi değil de, bizzat kendisinin istediği elbiseyi giydiği zaman özgürdür.
Ümmet, dayatılanı değil, istediği silahı üretebildiği ya da satın alabildiği zaman özgürdür. Bunu yapamadığı zaman ümmetin her bir ferdi sorumludur.
Özgürlüğünü ve toprağını garanti edene kadar ümmetin bayramları hep böyle buruk, anlamsız ve zorlama ile olacaktır. Karamsar değil, umut doluyuz fakat hayalci değiliz.
Geçmiş bayramınızı kutlayarak selam ve sevgiler diyoruz…[email protected]