Biz Müslümanlar, başkalarının önerdiği kalıplara girmeyi, diktiği elbiseleri giymeyi ve yaptığı adlandırmalarla anılmayı pek severiz.

Köktendinci, sosyal demokrat, siyasal İslam, laik Müslüman, modern Müslüman vb. gibi adlandırma nitelemelerle bizi tanıtanlara teslim olmayı severiz.

Kadınlarımız da onların modacılarının 'tesettür' adı altında üretip kendilerini 'metaya' çeviren giysileri de pek severler.

İfade etmek istediğimiz odur ki, kendimize elbise biçemiyor, yemek pişiremiyor ve hatta adımızı koyamıyoruz, savrulup gidiyoruz.

Bu nedenledir ki, İslam coğrafyasındaki yapılanmalar Karadenizli Temel gibi bir türlü 'TİKİNE' duramıyor.

İslam coğrafyasındaki hareketler bilerek ya da bilmeyerek İslam dinini Asr-i Saadet'ten günümüze taşıyamamışlardır. Gerek siyasal ve gerekse salt İslam cemaati olarak taşıyamamışlardır.

Söz konusu yapılanma aktarılırken Müslümanların 1400 yıllık siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel evrimi hesaplanamamıştır. Başkalarının adlandırmalarıyla oluşan adlandırmalara ve kalıplara oturtulduk. Her şeyi başkalarının yansıması niteliğindeki alfabeleri ve gözleriyle okuduk.

Bu konuda hiç akıllanmadık.

İslam hukuku kitaplarında İslam Anayasa Hukuku kaynaklarını Kitap, Sünnet ve Sahabe uygulamaları ile Asr-i Saadet'ten günümüze kadar gelip geçmiş İslam alimlerinin içtihatları olarak yazarız da uygulamada yani İslami siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel bir toplum inşası için sadece Asr-i Sadet'i baz alır, diğerlerini hesaba katmayız.

Asr-i Saadet'te var olan kaynaklardan da sadece Kur'an-ı Kerim'i alırız.

1400 yıllık birikim ve deneyimi bir kenara iterek eksik kaynaklarla İslamı anlamaya ve anlatmaya çalışmak kasıtlı bir düşmanlık ya da tağyir (değiştirme) projesi değilse, nedir?

Müslüman halkın oylarıyla iktidara getirdiklerimizi bile onların adlandırmalarıyla adlandırıyor ve yine onların kriterleriyle değerlendiriyoruz.

Bunun adını biz koyup kendi değer ve kavramlarımızla adlandırıp eleştiremeyiz mi?

Evet, biz kimleriz?

Biz, 'BİZ' olamayacak mıyız?

Peygamberimiz(sav))'i hep Ebu Cehil'in gördüğü gibi görmeye mahkum muyuz?

Ebu Bekir'in(ra) gördüğü gibi görüp tanıyamayacak mıyız?

Selam ve sevgi ile…