Hemen şu soruyu sormayınız:
'Bu nesil, ya da yüz yıl boyunca yetişen nesil arasında güvensizlik mi var?'
Evet, maalesef yapay yollarla güvensizlik oluşturulmuştur.
İlk güvensizlik Lozan Antlaşması'nın müzakereleri sırasında Gazi Meclis'in ilk kurucuları arasında oluşmuştur. Bu güvensizlik orada kalmadı. Meclis'in yenilenmesi sürecinde devam ederek sonraki yıllarda partileşti.
Bu güvensizlik iktidar kavgasına dönüştürüldü.
Nesillere aktarıldı. İlkokul sıralarından üniversite amfilerine taşındı.
Şehir meydanlarında gerçekleştirilmiş CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMALARI sövgü ve övgü günlerine döndürüldü.
İktidarı elinde bulunduran bir avuç elit Cumhuriyet dostu, gerisi hep vatan ve cumhuriyet düşmanı ilan edildi.
Cumhuriyetle barışık bir nesil yetiştirebilseydik DHKPC'liler, PKK' lılar, paralelciler ya da bilmem neciler olur muydu?
Daha doğrusu sistem kaygılanır ya da muhalefetten iktidara, 'cumhuriyet düşmanlığı' salvosu yapılır mıydı?
Hatta Cumhuriyet boyunca başörtülülere, namaz kılanlara yada cumaya gidenlere gericilik yaftalarıyla 'Cumhuriyet düşmanı' suçlamaları yapılır ve potansiyel 'Cumhuriyet düşmanı' gözü ile bakılır mıydı?
Oysa Müslümanların, Cumhuriyetle değil, yasa ve yöneticileriyle sorunları vardı.
Müslümanlar siyasal iktidarı ellerine geçirmişlerdir. Bu arada Müslümanları yıllarca Cumhuriyet düşmanı olarak suçlayan Avrupalılar ile yine onların izinden yürüyen yerli Batıcı basının yanıldıkları ve damgaladıkları gibi olmadıkları görülmüştür.
Görülmüştür ki, Müslümanlar hem Doğu ve hem de Batı kültürüne açıktırlar. Hiç kimse inancından, milliyetinden ya da siyasi kanaatinden dolayı takibata uğramamıştır.
Ancak Müslümanlar, 'bizim gibi yapamazsak sizin gibi oluruz' atasözü gibi Batıcılar gibi olarak kimlik erozyonuna uğramışlardır.
Müslümanların derdi iktidardı, Cumhuriyet kavgası değildi. Selam ve sevgi ile...