Zaman yetersizliği sebebiyle sinemaya fazla gitmem. Yılda 2-3 kez ya olur, ya olmaz.
Hakkında oldukça yoğun yorum ve eleştiriler yapılan "delüler" e de biraz tesadüf eseri olarak ilk gününden gitmek kısmet oldu.
Filmle ilgili görüşlerimi yazmadan önce tarihteki "delüler" hakkında kısaca da olsa bilgi vermemiz uygun olur.
Bir takım tarihçi geçinenlerin görüşlerinin aksine Osmanlı bir yeniçeri devleti değil; sipahi-akıncı ağırlıklı orduya sahiptir. Nitekim, Fatih'ten Kanuni dönemine kadar olan muhteşem yüzyılda yeniçeri sayısı 8-16 bin düzeyindedir. İstanbul'un fethi sırasında Osmanlı ordusunun toplam sayısı ise, 300.000 kişidir. Bu rakamın 100.000'i Edirne'de bırakılan ihtiyat kuvvetleridir. Ordunun 290.000 kişisi Türkmen asıllı akıncı ve sipahilerdir.
O akıncıların ve sipahilerin en yiğitleri-serdengeçtileri ise, "delüler" dir.
Ha bir de, Mevlana'nın gıpta ettiği "cavlaklar" var ki, alperenlerin devlet tarafından kullanılan kısmıdır. "Sufi, sakalını tarayıncaya kadar, arif Tanrı'ya ulaşır" sözüyle övmüştür.
Cavlaklar'ı ayrı bir yazıya bırakarak "delüler"e devam edelim.
Delüler, akıncı ocağının bir kolu..
Elli-altmış kişilik "bayrak"lara ayrılırlardı.Başlarında "delibaşı"lar bulunurdu. Ocağa katılmak isteyenler, bir "ağa"nın yanında "yol-yırdam" öğrenir; kendini ispatladığında "din ve devlete hizmet edeceğine, hiçbir kavgadan geri dönmeyeceğine" yemin ederek deli kalpağını giymeye hak kazanırdı. Sözünü tutmayan-yeminini bozanların başından kalpağı alınıp keçe külah giydirilerek, ocaktan kovulurdu.
Kılık kıyafetleri, silahları etrafa korku salardı.
İşte o "delüler", filme çekildi.
Film, Yeseviyye yolundan hareketle Türk Müslümanlığında, alperenlerinin manevi ve maddi dünyalarını anlatan sahnelerle dolu. Şamanizm, inanç dünyamızdaki izlerini vurgulayan sahnelerin yanında, tasavvuf ve sufizmin açıklıkla vurgulandığı sahneler de oldukça fazla..
Şaman davulu dövülmesi, ağır yaralanan "delü"nün toprağa gömüldükten sonra iyileşmesi (yeniden doğma ritüeli?), sesli ve sessiz zikirler, kadere mutlak inanç ve teslimiyet, şehadet arzusu, Hz.Ömer'in adaletine, Hz. Ali'nin yiğitliğine göndermeler bunlardan bazıları..
Filmin tamamına bakıldığında deli-veli sınırının belirsizliğinin şiirsel anlatımı...
Hepsinden önemlisi son sahnede, -Kendisini Hz. İsa'ya yaptıkları gibi Tanrı'nın oğlu olarak göstermek isteyen Vlad'ın kafasını kesmeden önce- vurgulanan ifade: "Sizin Tanrı'nızın oğlu yok! Bizim Allah'ımızın ordusu var."
Bu kadar tarih, tasavuf ve dini bilgilerin bulunduğu senaryo'nun kimler tarafından kaleme alındığını merak etmemek mümkün değil.
Filmin afişlerinde ve sosyal medyadaki tanıtımlarında yazan isimleri tanıdığımı söyleyemem. Ama filmin jeneriğinde iki isim dikkatimi çekti.
Tenzile Rüstemhanlı ve oyunculardan Namık Rüstemhanlı...
Yıllar önce Bakü^de evlerinde ziyaret edip sohbetlerinde bulunduğum dostum Sabir Rüstemhanlı'nın eşi ve yeğeni.
Tenzile Hanım, Azerbaycan Kadınlar Birliği'nin başkanıdır. Sabir Beg ise, Azerbaycan'ın en büyük şairlerinden birisi. Allah, hepsine uzun ömürler versin.
Anlaşılan, "Deliler", bir TÜRK-TÜRKÇÜ aşığı-evladının ocağında kaynayıp pişmiş.. Öyle olunca da, Dizideki karakterlerin Gökkurt, Ad(t)sız, Mübariz (İbrahimov), Baba Sultan (Yesevi dervişlerinden Geyikli Baba), Aşgar (Orhun Abidelerinde geçer) gibi isimler taşıması normaldir. Hemen belirteyim Mübariz'i oynayan kişinin,benim o küçük yeğenim Namık olması ayrı bir gurur kaynağı...
Filmin genel değerlendirmesine gelince...
İnanın söyleyecek bir şey bulamıyorum. Tek kelime ile BAYILDIM..
Aynı zevki aldığım tek film "Dağ-2" idi.
Eleştirilebilecek noktası yok mu?
Bence tek bir nokta olabilir: Dövüş sahnesindeki ring.
O tarihlerde ring kuruluyor mu idi, bilmiyorum. Benim bildiğim ilk dövüş ringinin 1700'lerin başında kurulduğu.
Dediğim gibi: yanılıyor olabilirim.
Yanılmamışsam da... O da "kadı kızının kusuru" veya "nazarlık" olsun..
Son söz olarak...
Sağ olasın Sabir Beg; sağ olasın Tenzile Hanım..
Sağ olasınız, tüm oyuncular...
Sağ olasınız tüm emeği geçenler.
Gururu hatırlattınız. Allah razı olsun.
.....
Filmin devamı çekilecekmiş. Merakla bekliyorum.
Bize düşen tüm dostlarımızı arkadaşlarımızı filme gitmeye teşvik etmek..
Bu film "Recep İvedik"ten, "Çakalların dansı"ndan geri kalmamalı.
Tarihimize-gururumuza sahip çıkmalıyız..