Tarihi seyri bu şekilde gelişen olaylar zincirine bakıldığında Doğu Karadeniz bölgesindeki çatışmaların temelinde Rumların Türklere saldırması olduğu açıktır. Türkler mazlum ve mağdur durumdadır. Topal Osman imdadına yetişene kadar soykırıma maruz kalmışlardır. Nureddin Paşa komutasındaki birlikler müdahale edene kadar katliama maruz kalan sivil halk, Türklerdir. Olaylar sırasında ölen sivillerin büyük kısmı Türklerdir. İsyana karışanların uğradığı ceza yer değiştirmedir ve yaptıklarının karşılığı olarak en hafif cezadır. Ankara hükümeti isyanı bastırdıktan sonra oradaki Rumları imha etme ya da toptan sürgün etme yoluna gitmemiş sadece isyana karışanları bölgeden uzaklaştırmıştır. Bundan daha hafif bir ceza savaş literatüründe yoktur. Karşılıklı çatışmanın olduğu her yerde ölüm, sürgünün olduğu her yerde acı vardır. Ancak Karadeniz bölgesinde yaşananların sorumlusu Rum ayrılıkçılardır. Ayrılıkçıların yaptıklarına karşı bölgedeki Rum/Ortodoks kitle toptan ve orantısız bir biçimde cezalandırılmamıştır. Sonuçta bölgede kalan Rumlar uluslararası gözlemcilerin nezaretinde bölgeden ayrılmıştır.
Yunanistan, 20. yüzyılın başlarında yaşanan bu olaylar sırasında 353.000 Rum'un Türkler tarafından soykırıma tabi tutulduğunu iddia etmektedir. O dönemde bölgede bu kadar Rum'un yaşadığını bir tek Fener Rum Patrikhanesi iddia etmektedir. Başka hiçbir kaynakta bunu teyit eden bir bilgi yoktur. Genel olarak bölgede 200.000 civarında Rum'un yaşadığı kayda geçmiştir. Hal böyle olunca rakamlarda büyük bir abartı olduğu açıktır. Diğer yandan sadece mübadele ile giden 182.169 kişi vardır. Aynı şekilde soykırım suçlamasının da çok yersiz olduğu hatta tarihi gerçekleri tam tersine çevirdiği açıktır. Ancak Yunan lobisi bu iddialarını dünyaya kabul ettirebilmek için o kadar iyi çalışmıştır ki dünya çapında kurdukları 200 civarında dernek ile bunu milli bir mesele haline getirmiş, bugün ABD'nin New Jersey ve Güney Caroline eyaleti senatoları, Avustralya ve Kanada'nın bir kısmı Rumların Soykırıma uğradığını kabul etmiştir. Dünyada Türk ve İslam karşıtlığının yükseldiği ülkelerdeki ortamı iyi değerlendiren Yunanlılar, Ermeni soykırımını tanıyan ülkelerde faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Ermeniler gibi kendilerinin ve Süryanilerin de soykırıma maruz kaldığını ileri sürerek destek bulmayı umdukları tabanı genişletmeye çalışmaktadırlar. Bu mesele Yunanlılar için öylesine önem kazanmıştır ki herhangi bir engelle karşılaşmadan 2019'da yani sözde soykırımın yüzüncü yılında amaçlarına ulaşmayı hedeflemişlerdir. Yunanistan eğitim bakanı Nikos Filis'in, Pontus soykırımı olmamıştır dediği için linç edilmeye kalkılması Yunanlıların bu konudaki bağnazlıklarına çok çarpıcı bir örnektir.
Yunanistan Türkiye ve Türklük aleyhinde bu faaliyetleri yaparken bizim cephede konu ile ilgili olarak herhangi bir hassasiyet oluşmamıştır. Bugün bile hem devlet kurumları nezdinde hem de kamuoyunda Yunanistan'ın bu iddiaları milli mesele olarak algılanmamaktadır. Karadeniz'de Rumların soykırıma tabi tutulduğu iddialarının ne olduğu, tarihi değeri ya da 2019'da ülkemizin karşısına neler getirileceği Türkiye gündeminde yer bulmamıştır. Bir kaç kurumun yaptığı çalışmalar ise geniş kitlelere ulaşamamıştır. Yaklaşık çeyrek asırdır bizim kurtuluş savaşımızın başlangıcı olan 19 Mayıs'ı Pontus soykırımı günü olarak matem günü ilan eden Yunanlılar, seneye 19 Mayıs'ta bayram yapacak gibi gözükmektedir. Zira büyük faaliyet gösterdikleri Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda gibi ülkeler bizi bu kez de Rumlara soykırım yapmakla itham etmeye hazırlanıyor. Biz bu faaliyetlere karşı o kadar tepkisiz kaldık ki kendimizi anlatma imkanı bile bulamadan yeni bir iftira ile daha karalanmaya mahkûm olacağız.