Sosyolojik olarak milletleşmenin önünde bazı engeller vardır. Irkçılık, dini/mezhebi ayrımcılık ve bölgesel milliyetçilik bunların başında gelir. Gustave le Bon'dan Erich Fromm'a, Sigmund Freud'dan Eric Hoffer'e kadar psikoloji, sosyoloji ve kitle psikolojisi uzmanlarına bakarsanız kişisel olarak insanın ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkileyen bu değer yargıları, toplumsal olarak da büyük sıkıntılara yol açar. Tarihte pek çok savaşın temelinde bu davranış bozukluğu yatar. Milyonlarca insanın ölümüne yol açan II. Dünya Savaşının ardında yatan ırkçı fikirler aynı zamanda Afrika kıtasının Avrupa ve Amerikalılar tarafından köleleştirilmesine yol açmıştı. Sömürgecilik tarihi köleciliğin acıklı hikayeleriyle doludur ve dünya hala ırkçılık problemini aşabilmiş değildir. Özellikle Avrupa'da ırkçı hareketler varlığını korumakta ve hatta zaman zaman iktidar ortağı olabilecek siyasi güce ulaşmaktadır. Tarihi din savaşları temelli medeniyet mücadelesi olarak kabul eden görüş şu anda özellikle Anglo-Sakson dünyada çok revaçtadır. Bilhassa Orta Çağ farklı din mensuplarının mücadelesiyle şekillenmiştir. Bu ayrışma günümüzde de etkisini kaybetmiş değildir. Mezhep savaşları ise özellikle XVII. yüzyılda Avrupa'yı kan gölünde çevirmiş, birbirini sapmış gören farklı mezheplere mensup Hıristiyanlar acımasızca diğerini yok etmeye çalışmıştır. Bölgesel milliyetçilik ise daha çok geniş sınırlara sahip merkezi otoritenin ve milli kültürün zayıf olduğu ülkelerde görülen bir dayanışma şeklidir. Eyalet sisteminin uygulandığı ABD, Çin Halk Cumhuriyeti gibi devletlerde bu ayrışma dikkat çekici boyuttadır.
Türkiye tarihinde bazı olağanüstü dönemler istisna tutulursa ırk, din ya da mezhep temelli çatışmalara rastlamak pek mümkün değildir. Terörün yükseldiği zamanlarda bazen farklı gruplara mensup olanlar diğerlerine karşı kışkırtılsa da bu kitlesel ayrışmaya dönüşmemiştir. Konumuzu bölge olarak örnekleyeceğimiz Samsun'da ise ırkçı, dini/mezhebi ayrımcılık görülmezken zaman zaman bölgesel milliyetçiliğin yükselişe geçtiği hissedilmektedir.
İnsanların ailesini, akrabalarını, hemşerilerini sevmesi tabiidir. Ancak burada bir ölçü olmalıdır. Kendinden olanı sevme adına başka birilerine düşmanlık yapmak büyük bir sorundur. Samsun ölçeğinde düşündüğümüzde şehrimize ve insanımıza faydalı olan herkes el üstünde tutulmalıdır. Bu ölçü toplumsal dayanışmayı artıracağı gibi şehrimizde yaşayanların daha huzurlu bir hayat sürmesine zemin hazırlayacaktır. Özellikle bugünlerde olduğu gibi yerel seçimlerin yapıldığı zamanlarda çeşitli çevreler bölgesel ayrışmayı körükleyecek faaliyetler yapmakta, böylece siyasi çıkar elde etmeyi ummaktadırlar. Bu işleri yapan kişilerin genel özelliği, bir toplumda kendisini ifade etmeyi beceremeyen, halk içerisinde yer edinmeye çalışan insanlar olmalarıdır. Kendilerini bir yerlere taşıyabilmek için hemşerilik maskesi altında belirli grupları hedef alarak kimlik kazanmaya çalışmaktadırlar. En basit tarifiyle bu kişilik bozukluğudur. Ferdi olarak tedavi edilebilir bir durumdur. Ancak bu ayrımcılık yaygınlık kazanmaya başlarsa toplumsal ayrışmaya sebep olursa bizim için tahammül edilemez sonuçlara yol açabilir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Samsun'da çok canlı bir kırsal hayat vardı. Çok büyük köylerin var olduğu ilçelerde tarım ve hayvancılıkla geçinen halkın şehir merkezleriyle çok bağı yoktu. O dönemde özellikle mübadeleden sonra Samsun şehrinin nüfusunda büyük hareketlenme olmuş, Yunanistan'dan gelen soydaşlarımız çeşitli yerlere iskan edilirken Doğu Karadeniz şehirlerinden gelenler de merkezdeki ticari faaliyetlerde öne çıkmaya başlamıştır. Samsun'da ticaretin en eski merkezi olan Saathane-Yer altı camii arasındaki esnafların çoğu Doğu Karadeniz kökenlidir. O zamandan beri Samsun'a iş/aş sağlayan bu insanlar şehir ekonomisinin önemli bir parçası haline gelmişlerdir. Bugün Samsun'un en çok vergi ödeyen firmalarına ya da Samsun'u Türkiye'ye tanıtan markalara bakarsanız bu aileleri görürsünüz. Aynı şekilde bu şehirde doğmamasına rağmen yazar, düşünür, bilim adamı, sanatçı, eğitimci vb. olarak Samsun'un sosyal ve kültürel gelişiminde büyük hizmetleri olan insanları bu şehrin tarihinde hak ettiği yere koymak gerekir.
Sonuç olarak Samsun, Cumhuriyet döneminde hızla büyüyen bir şehir olarak pek çok insana umut kapısı olmuş bir yerdir. On binlerce insan daha rahat ve güvenli bir hayat sürebilmek için Samsun'a yerleşmiştir. Bunlar içerisinde Samsun'un ilçe ve köylerinden şehre göç edenler olduğu gibi başka yerlerden gelenler de vardır. Bu insanlar Samsun'da birbirleriyle kader birliği yapmışlardır. Çeşitli siyasi, ekonomik ya da sosyal çıkarlar uğruna bu kardeşlik iklimini bozacak davranışlara hiç kimsenin prim vermemesi gerekir. Temel ölçü olarak insanların şehrine, milletine, ülkesine ve insanlığa ne kadar faydalı olduğuna bakmak en doğrusudur.