Büyük önder Gazi Mustafa Kemal'e atfedilen bir ifadeye göre, 'Medeniyet demek, af ve müsamaha demektir. Affa, müsamahaya dayanmayan medeniyet ceberrute dayanan medeniyettir ki çöker. O, medeniyet değildir'. Bu ifadeyi uygar ülke iddiasını ileri süren her yönetici kişinin hatırda tutması gerekir.
Bu cümleden olarak affın leh ve aleyhinde olan pek çok görüş bulunmaktadır. Fakat şurası çok açık ki bir toplumda geçmiş sorunların artık unutulması, yeni ve huzurlu bir sosyal hayatın başlaması, 'kin duygusu'nun kökleşmesine engel olunması gibi düşünceler ceza kanunlarının sonuçlarını doğurmamasını gerektirebilir. Bir görüşe göre hiç bir zaman cezaevlerinin kapısına Dante'nin cehenneminin kapısındaki 'Buraya girenler, bütün ümitlerinize veda ediniz.' tümcesinin yazılmaması gerektiğini, cezaevlerinin her şeyden önce suçlunun psikolojik, sosyal ve hatta ekonomik bünyesini tedavi edecek kurumlar olduğunu ileri sürmektedir.
Bir diğer görüşe göre af, toplumların geçirdikleri siyasi/idari krizlerden sonra ortaya çıkan ve yatıştırıcı tesirler gösteren bir kurum niteliğindedir. Toplumların o sırada içinde bulundukları şartlar, bu suçların işleniş sebeplerini kolaylıkla izah edebilir. Buna göre, iç karışıklıkların tohumları bir af ile ortadan kaldırılamayacak olursa, bunların önünü almak olanaksız hale gelecektir. Gerçekten de tahrik edici meselelerin üzerine bir örtü çeken genel af, geçmişin unutulmasını ve istikbale dönülmesini mümkün kılmaktadır. Toplumun içerisinde bulunduğu şartlar, failleri kim olursa olsun bazı suçların cezalandırılmamasını gerektiriyorsa bunları unutmak kamu yararı bakımından daha isabetli bir tutumdur. Bu durum da en çok ihtilal ve hükümet darbeleri sırasında kendini gösterir. Siyasi anlaşmazlıkların neden olduğu mücadeleler sonunda, taraflardan biri başarıya ulaşınca, geçmişin kavgalarını tamamen unutmak seçilebilecek en iyi hareket tarzı olup bunun hukuki yolu da af çıkartmaktır.
Affa karşı olanlar ise temelde bu yetkinin suistimal edilmesinden ve kanunların genel önleme hassalarının zayıflamasından endişe etmişlerdir. Bu konuda bir görüşe göre dün suç sayılan ve yarın da suç sayılacak bir fiili, bugün için meşru saymak manasız bir şeydir. Ayrıca af kanunlarının buna layık olanlarla olmayanlar arasında bir tefrik yapamayacak olması bir başka tenkit noktasıdır. Yani af kanununun şümulüne giren suçların failleri arasında affa layık olup olmama bakımından bir ayırım yapılamamaktadır. Bu da, genel affın suçluları değil, işlenen filleri nazara almasının bir neticesidir. Gerçekten de af, geleneksel olarak belirli fiiller hakkında, bunların failleri nazara alınmaksızın bahşedilmektedir.