Yıllardır bir özlemdi bizim için.
Ne zaman, nasıl, kimlerle çıkabiliriz diye plan yapıyorduk.
Rotanız zirvelerse zorluklarını iyi hesap etmeli.
Soğuğuna, çisesine, dumanına katlanabilmeyi göze almalı.
Bunun için de en uygun hava koşullarını hesaplamalısınız.
Birde en önemlisi doğaya karşı tutkulu bir sevgi beslemelisiniz.
Giresun Karagöl dağını uzaktan çok görmüş; geçtiğimiz yıl eteklerinden geçerken 'Karagöl bir gün zirvede seninle kucaklaşacağız' diyerek söz vermiştik.
Sabahın erken saatlerinde Bulancak'tan Giresun Bektaş yaylasına yöneldik.
Önce dar ve virajlı yollarda fındık bahçeleri arasından yükselirken adeta kaybolduk.
Yükseldikçe 'İşte bütün güzelliklerim!' diye seslenen doğaya hayran kalmamak elde değildi.
Fındık bahçelerinin bitimiyle çam ağaçlarıyla zengin ormanlar başlamıştı.
2000 rakımlı Bektaş yaylasına yaklaşınca yolun muhteşem düzgünlüğü dikkatimizi çekerken, erken saatte yaylada içtiğimiz kelle paça çorba ile kendimize geldik.
Bektaş yaylasından sonra artık zirvelerdesiniz. Ve dağların üzerinde yol alırken artık yalnızsınız, toprak yolda ilerlerken ortalıkta ne araç ne insan var.
Sadece Karagöl dağı üzerindeki büyük kar kütleleriyle tam karşınızda.
Zirvelere çıkışların sürpriz güzellikleri elbette var.
Kuş uçmayan kervan geçmeyen yollarda bir baktık yolun kenarında kayalıkların üzerinde ay yıldızlı bayrağımız gururlandırdı bizi.
Uzaklarda gözüken tek tük obalar, koyun sürüleri ve uçsuz bucaksız meralar.
Dağları, obaları seyrederek eteğine adını veren Karagöl yaylasındaydık.
Önceden daha düzgün olduğunu söyleyen yolun bozulduğunu söylese de, bozuk yola aracını vuran rehberimiz birkaç yüz metre sonra aracı kenara bırakmak zorunda kaldı.
Kimseyle yarışımız yoktu ve ağır aksak tırmanacaktık.
Tırmanırken aşağılarda kalan dağlar ve obaları seyrediyorduk. Karagöl yaylası ve diğer obaları kuş bakışı seyrederken, Çambaşı yaylası ufuktaydı. Muhteşem manzara ayaklarımızın altındaydı. Hava oldukça açık olmasına rağmen esintiliydi ve terimizi soğutmamamız gerektiğini biliyorduk. Tırmanışı irili ufaklı kayaların üzerinde yaparken, farklı yerlerde dağın dibinden akan güçlü suların geçiş noktalarını seçmeye çalışıyorduk.
Zirveye yanaştıkça nefes alışlar zorlaşmıştı. Bu tür etkinliklerde çıkış öncesi belli bir süre konaklayıp vücudun adaptasyon sürecini dikkate almanız gerekiyor. Biz ise sahilden çıkar çıkmaz tırmanmaya başlamış, eşim bir süre sonra vücudun bu şaşkınlığının rahatsızlığını hissetmeye başlamıştı bile.
Zirveye çıkışlar her zaman heyecan verir insana.
Tırmanılan her noktada manzaranın tadını çıkarıyorsunuz. Aşağıda,sıralı yayla evlerinin kurulduğu Karagöl, yanı başında Elmalı ve uzaklarda bir sürü obalar. Büyük kar kütlelerinin kenarından geçerken, o yığınlar erimeden üzerine yeni kar yağacağını öğreniyoruz.
Bir saatin üzerindeki yürüyüşle Karagöl dağında Aygır gölündeydik.
Zirveye ulaşmak ayrı bir duyguydu.
Göle muhtemel erimekte olan kar kütlelerinden akan su ve rüzgar esintisi duyulan tek sesti. Göle su akışı hiç kesilmemesine rağmen su seviyesi genelde hep aynı kalıyormuş. Öylesine temiz, berrak bir su anlatamam;yüzmemek için kendimi zor tuttum. İnanın elimi birkaç dakika suda sabit tutamadım. Suya girme niyetim hasta olma endişesiyle beni bu düşünceden uzaklaştırdı. Gölün derinliğini tespit etme şansımız yoktu. Göl kenarında buzullaşmış kar kütlesi alttan alta eriyerek adeta oyuk oluşturmuş, sanki kopacak çığa dönüşecekmiş görüntüsü vardı. O oyuklara girince Allah korusun taş gibi kütlenin çökmesinde kurtuluşumuz yoktu.
Aygır gölünden sonrada diğer göllere ulaşılıyormuş. Ama biz bu yılki tırmanışımızı yeterli görüp farklı düşüncemizi önümüzdeki yıllara bıraktık.
Aygır gölü kenarında rahatlıkla kamp yapılabilir. Göl kenarı genelde korunaklı bir yapıya sahip gibi gözüküyor. Eğer bu güzelliklerin tadını kamp yaparak çıkarmak niyetindeyseniz.
Rota Bulancak ilçesi Bektaş yaylası Karagöl Obasından sonra tırmanış.
Bölgenin en yüksek zirvesi 3250 metrelik dağı.
Karagöl dağına güzellikleri görme, keyif alma ve tanıtma adına tırmandık.
Başka benzer güzelliklerde buluşmak üzere.