Lösemiyle mücadele tabi ki kolay değil.
Tedavi sürecinin çetinliği bazen yıldırıyor insanları.
Birde kamuoyunun olumsuz haberlere meyilli olması var ya…
Bazen'Lösemiye yakalanan herkes kaybediliyor mu?' sözlerini duyuyoruz. Toplumda oluşan bu algı kırılmalı.
Arzu edilmeyen durumlarla karşılaşsak dahi.
Düşülen yerden ayağa kalkabilmek asıl marifet.
Bilgilendirme toplantılarında herkesin hastalığa yakalanabileceğini, tedavi de başarı oranının ise %80'ler civarında olduğunu anlatıyoruz.
Tüm hastalıklar da olduğu gibi lösemiyle mücadelede de, morallerin yüksek olması ve umut çok önemli bir etmen.
Bu mücadelede hedeflerin uzağına düşenler de olmuyor değil.
Hayatta sevinçlerin paylaşımı insanı mutlu ediyor da…
Acıları paylaşmak ise çok da kolay değil.
Doktoruna 'O benim kankam!' diyen lösemiye yenilen Büyükoyumcalı kızın annesinin 'Ah, Kenan abisi!' sözlerindeki ses tonu halen hafızamda.
Vezirköprülü Osman'ın büyükbabasının, 'Allah ömrümden alıp ona verseydi!' sözlerinin tesellisi ise çok daha zordu.
Emrah'ımızla bizde sekiz buçuk yıllık mücadeleye yenik düşmüştük.
Muşlusu, Erzurumlusu, Amasyalısı birçok insanımız gibi.
Ama %80 başarı oranı küçümsenebilir mi?
Lösemiyi taa seksenli yıllarda alt eden Antalyalı Eser'in yaşamını görmezden gelebilir miyiz?
Ya da hastalığa tekme vuran üniversiteli olmak üzere olan Rukiye'yi…
Lösemiyi yenen bir başka kızımızda kardeşlerine ablalık yapan Kübra…
Ya ticaretle yaşamını sürdüren artık yuvasını da kuran Fatih.
Lösemiyle ilişkisini bitiren ikizlerden Hüseyin'i unutamam ki.
Söylemeden geçemem lösemiyi yenen Yavuzhan öğretmenimi.
Üniversiteyi bitirmiş Havzalı genç kızımız Gökçe.
Diğer tarafta iseBafralı Derya.
İlk teşhis ve tedavi sürecinde kimseyle görüşmeyecek derecede hayata küsen, bugünler ise hastalığa elveda diyen Elif'i söylemeden asla geçemem.
Aile ziyaretlerinde 'Bakın, ben lösemiyi yendim!' diyerek hayata tozpembe bakan liseli Melike'de bunlardan birisi.
Bu değerler hepimizin.
'Lösemiyi yenen umutlarımız'
İnsana yaşama aşkı veriyor.