Okuyucu ile etkileşim halinde devam etmesi aruzusunda olduğum 'Yaşama Dair' isimli köşemizden yeniden merhabalar. Henüz yeni başlamamıza rağmen ilgiyle yönelttiğiniz meraklı sorulardan en çok yoğunlaşan kadın-erkek ilişkileri üzerine tartışalım istiyorum bu hafta.
Yazının başlığından anlaşılacağı üzere ilişkilerimizin olmazsa olmazıdır 'maskeler'. 'Ne demek olmazsa olmaz?' itirazlarını duyar gibiyim. Gelen sorulardan birkaç örnek vererek başlamak isterim. Örneğin; 'evlenmeden önce bu kadar kaba bir adam değildi şimdi ne oldu?, nişanlıyken ne istersem yapıyordu ne değişti ki?, sevgiliyken gözümün içine bakardı bir türlü anlam veremiyorum?, o zamanlar hiç yalan söylemezdi neden birden bu kadar yalancı oldu?, bir kadın bu kadar mı değişir ?' ve benzeri onlarca anlam verilemeyen soru işareti.
Hadi hep beraber evlilikle, ayrılıkla ve/veya boşanmayla sonuçlansın deneyimlediğimiz ilişkilerimize kısaca göz atalım. Henüz tam bir tanımı bile yapılamayan ve adına Aşk denilen duygudan bahsederiz hep. Hatta tanımı olmadığı halde herkesin çok iyi bildiği ve yaşadığını sandığı bu duygu bizi maskelere mi zorluyor acaba? Hiç olmadığımız kadar kibar, hiç olmadığımız kadar asil, hiç olmadığımız kadar düşünceli, duygulu, cömert, adil, merhametli, saygılı, sevecen, vicdanlı, güçlü, yakışıklı, karizmatik, güzel, havalı, temiz, son derece açık sözlü, dürüst, bilgili, kültürlü, prensipli, disiplinli, çalışkan, eleştiriye açık, empatik, çevreye duyarlı, doğa ve hayvan sever, sevgi pıtırcığı, sütten çıkmış ak kaşıklar mı oluveriyoruz birden. Ve bu durumu normalleştirip olayları içinden çıkılmaz bir hale bizzat biz mi getiriyoruz acaba. Aşk sandığımız duygu beynimizi esir alıyor da ne yaptığımızı bilemez duruma geliyoruz ve haberdar mı değiliz bundan. Kısmen kendimize geldiğimizde ağız dolusu küfürlere yol açan ve kaybedilen yıllara mı acıyoruz. Akabinde 'damar' dediğimiz acıklı şarkılara mı teslim oluyoruz. Konu o kadar derin ve detaylı ki, Kabil'in Habil'i neden öldürdüğü sorusuyla başlasak yeridir, bu nedenle acıklı şarkılardan sonrasını lütfen sizler tamamlayınız.
Asıl mesele şu ki; neden karşı cinsle iletişim söz konusu olduğunda görünmez maskeler devreye giriyor ve süreçte kişileri yıpratıyor, bu durum insanın zayıf taraflarını saklama çabası mı, beğenilme arzusu ve üstüne bir de kaygısı mı, sevme ihtiyacı mı yoksa sevilme bencilliği mi, belki de insanın kendisine bile itiraf edemediği karanlık tarafları, kadın-erkek ilişkilerinde temel amaç mutlu olmakken, mutsuz olmak için fazladan harcanan çaba da neyin nesi, kıskançlık mı, hırs mı, tutku mu, peki ya sahip olma arzusu, kafalar mı karışık, doluya koy olmuyor, boşa koy olmuyor mu, bütün bu olanlar aşk mı ızdırap mı? Sahi neydi aşk? Bilen var mı? Sevmek suç ise cezamı idam isterim klişesi mi? Aksine aşk denilen duygu gerçekte var da maskeler mi izin vermiyor yaşanmasına, görülmesine, hissedilmesine… Belki de cevap yine bir soruda gizlidir. Olan bitenlerin sorumlusu aşk sanılan duygu mu yoksa bireyin kendisinden vazgeçişi mi?
O zaman kendinize bir kahve ısmarlamayı ihmal etmeyin lütfen, görüşmek üzere…