İktidar; 2017'nin son çeyreğinde yüzde 11 büyümeye işaret ederek ekonominin çok iyi olduğunu, dünya birincisi olduğumuzu söyledi.
Gerçekten böyle mi? Tartışmalı bir durum. Ekonomi çok iyiyse bunu neden tüm insanlar fark edemiyor, ayın sonunu getiremiyor? Özellikle Emekliler neden rahat bir hayat sürmek yerine 2.bir iş arama peşinde koşuyor? Bölgemizde bulunan bütün şehirler göç verme merkezi durumuna gelmiş vaziyette. Örneğin Tokat ilinin nüfusu 150 bin seviyelerine düşmüş, şehirde çalışacak fabrika kalmamış ve genç nüfus büyük şehirlerde gelecek aramaya çıkmış. Eğitimsiz ve mesleksiz olanlar başta kapıcılık olmak üzere bedene dayalı işleri bulabilme şansına asgari ücret karşılığı bulabiliyor ama okumuşlar o kadar şanslı değil maalesef! Ekonominin genel parametrelerine baktığımızda manzara hükümetin dediği gibi çok iyi değil! Aslında bunu pratikte yaşayarak da görüyoruz. Dedikleri gibi ise:
Enflasyon neden 11.9..
İşsizlik neden yüzde 11.2..
Gençlerde işsizlik neden yüzde 20..
Faiz neden yüzde 14..
Dolar neden 3.81..
Euro neden 4.66..
Bu rakamlarla yeniden bir hesap yapılsa 10 bin dolar seviyesinden 7500 dolar seviyelerine indiğimiz rahatlıkla görülür. Bu bizim fakirleştiğimizin net resmidir.
Dünyadaki durum ise bize göre daha vahim. Milliyet Gazetesinden usta ekonomist Güngör Uras verileri gözler önüne sermiş, buyurun bakalım:
'Dünya Bankası'nın verilerine göre 7.1 milyara ulaşan dünya nüfusunun yüzde 11'ini oluşturan 800 milyon insan fakirlik sınırında yaşıyor.
Satın alma gücü paritesiyle günde 1.90 doların altında harcama yapabilenlerin sayısı Güney Afrika'da 400 milyon, Güney Asya'da 250 milyon, Latin Amerika'da 50 milyon dolayında.
Dünya nüfusunun %1'i dünyadaki toplam varlıkların yarısına sahip. Dünya nüfusunun %10'nu toplam varlıkların %85'ini bölüşürken, nüfusun % 90'ı kalan varlıkların %15'ine razı olmuş durumda.
Davos toplantılarına katılanlar dünya nüfusunun %10'unu oluşturan ve dünyadaki varlıkların %85'ine sahip olanların temsilcileri.
Dünya nüfusunun %90'ına sahip oldukları halde toplam varlıkların %15'ini bölüşenlerin Davos toplantılarında seslerini çıkarmaları imkansız. Ekonomi politikalarına, dünya siyasetine yön vermeleri imkansız.
Davos toplantılarını 1971 yılında başlatan Dr. Klaus Schwab hedef kitleyi zenginler olarak seçti. Daha doğrusu, hedef kitle 'zenginlerin zengini' olarak belirlendi. Davos zenginlerin görülmek, fakirlerin de onları görmek için gittikleri bir sosyal panayır halinde gelişti.
Zengini sevmeyen politikacı, devlet adamı olur mu? Zenginler panayırına politikacılar ve devlet adamları da gelir olunca, Davos ünlendikçe ünlendi.
Ezilmişler uyandırıldı
Davos toplantılarında zenginlerin bir araya gelerek daha zengin olmanın planlarını kurmalarına karşı çıkılamaz. Bu onların hakkıdır. Huzursuzluk zenginlerin daha çok zengin olma arayışında 'küreselleşme' adını verdikleri oluşum içinde sosyal hakları, fakirliği, gelir dağılımındaki dengesizliği, sanatı ve tümüyle insanı unutmalarıdır.
Davos karşıtı ilk ciddi hareketi 1998 yılında zengin ülkelerin hazırladıkları 'Çok Taraflı Yatırım Anlaşması' (MAI - Multilateral Agreement of Investment) başlattı. OECD çerçevesinde gizli müzakereler sonucu oluşturulan bu anlaşmayı 'kapitalistlerin anayasası' olarak kabul eden 'ezilmişler' ile 'ezilmişlerin yandaşı entelektüeller' sokak hareketlerinin ateşini yaktı.
Toplantılar sırasında vurdulu kırdılı gösteriler yapılır oldu. Fakat daha sonra alternatif düşüncenin, kaba güçle değil benzer platformlardaki tartışmalarla ortaya konulmasının yararı anlaşıldı.
Derken, 2001'de Brezilya'nın Porto Alegre kentinde Dünya Sosyal Forumu'nun ilk toplantısı yapıldı. Her yıl Davos toplantısıyla aynı tarihte alternatif toplantıların yapılması için yola çıkıldı. Bir süre sonra toplantılar ciddiyetini kaybedince, foruma ilgi azaldı. Fakirlerin forumu kendi gitti, ismi kaldı yadigar.
Fakirler gene aç, gene susuz... Yılda 15 milyon çocuk açlıktan ölüyor. Onların durumunun iyileşeceği yok. Ama zenginler Davos'ta bu yıl 'Parçalanan Dünyada Ortak Gelecek Oluşturmak' arayışında!
'Davos'un alternatifi Dünya Sosyal Forumu'nun sloganı 'Başka bir dünya mümkündür' idi. Anlaşıldı ki 'Başka bir dünya mümkün değilmiş.'
Bu durumda 'fakir ülkelerin fakirlikten kurtulma şansları yok'.
Dünya belki kurtulamaz ama biz sistemimizi rehabilite edersek ve içinde bulunduğumuz 'kolay para kazanma peşinde koşmak' sevdasından kurtulursak umudumuz vardır. Çünkü 1929 yılında Dünyayı kasıp kavuran ekonomik buhranı görüp ona göre Devletçi Ekonomik politikalar geliştiren zamandan daha iyi bir konumdayız. Kurtuluş savaşıyla mazlum milletlere bağımsızlık yolunu açtıysak yeni bir ekonomik modelle kapitalistlerden kurtuluşun modelini de yaratabiliriz. Tek bir şeye ihtiyacımız vardır: Çalışmak, Çalışmak!...