Dile kolay;
Üç kıtaya hükmetmiş Osmanlı Devleti'nin 34. Padişahı, İslam dünyasının 113. Halifesi İkinci Abdülhamid'in ölümünün 101. yılını idrak etmiş bulunuyoruz.
İkinci Abdülhamid, gerek sağlığında ve gerekse öldükten günümüze kadar hep tartışmaların odağında yer almıştır. Hiçbir zaman gündemden düşmemiş, bilakis gündemin başlarında yer almıştır.
İkinci Abdülhamid, herhangi kavganın rövanşı olmasını istemeyiz.
Hele hele Cumhuriyet dönemi için asla.
Bunun en önemli nedenlerinin başında varlık nedenlerini farklı alanlarda görmeleri gelmektedir. Ve bu nedenler de yüzde yüz birbirlerine zıt faktörlerdir.
Örneği; İkinci Abdülhamid, devletin varlık nedenini İslam'a dayandırırken Cumhuriyeti kuran kadro ise kuruluş yılları hariç laikliğe dayandırmıştır. Aynı zamanda iki devletin sistemi ve ideolojisi de farklıdır.
Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk, bir ulus devletin cumhurbaşkanı iken İkinci Abdülhamid birçok ulusun, şemsiyesi altında toplanmış tüm İslam coğrafyasının Halifesi idi.
Bunun içindir ki, iki liderin birbirlerinin yerine ikame edilmeleri ya da birbirlerinin rövanşı yapılmaları asla doğru değildir.
Gerek İkinci Abdülhamid ve gerekse Mustafa Kemal Atatürk, tarihe mal olmuş iki önemli devlet adamıdırlar. Birbirlerinin devamı olsalar dahi bu iki devlet gerek nitelik ve gerekse nicelik bakımından farklıdırlar.
Ama her ikisi de sonuçta Türk devleti olup aynı teknede yoğrulmuşlardır.
Şimdi bizim görevimiz nedir?
Görevimiz İkinci Abdülhamid'i ilahlaştırmadan(haşa), peygamberleştirmeden(haşa) ve melekleştirmeden dönemini, kendisini ve icraatlarını öğrenmektir. Çünkü İkinci Abdülhamid'i, dönemini ve icraatlarını öğrenmeden, döneminin denklemlerini çözmeden bugünü anlayamayız ve çözemeyiz.
İktidarların okul, üniversite, hastane açmakla, kara ve demir yolu yapmakla ya da yasaklarla korunamadıklarını görmek isteyenler İkinci Abdülhamid'i, dönemini ve politikalarını okumalıdırlar.
Tarihçilerimizin ayakları yere basmalıdır. Kendi hayal dünyalarının ötesine başka dünyalara da girmelidirler.
İkinci Abdülhamid'i kendi dar gözlüğümüzden değil, bütün bir ümmetin ve insanlığın gözlükleriyle de görmeye çalışmamız gerekir. Çünkü O, öyle bakar ve yönetim denklemini ona göre kurardı. Ufkun ötesini hesap ederek devlet yönetmiştir. O, bu alanda bir deha olduğunu söylemek, söyleyeni yalancı yapmaz.
Ölümünün 101 yılda birer Fatiha ile rahmetle anarken selam ve sevgiler…