'Her Nefis Ölümü Tadacaktır.'
Mevtanın başında hatırlatılan cümle.
Biliriz her başlangıcın sonu olduğunu.
Biliriz doğum kadar ölümün gerçek olduğunu.
Biliriz bilmesine de.
Bu söylemi ne kadar içimize sindirir?
Her son durakta hatırlatılmasına rağmen.
Hayatımıza ne kadar çeki düzen veririz?
Her şeye rağmen yaşam sürüyor.
Benzer gerçekle yüzleşeceğimizi bilmemize rağmen önümüzde sonu bilinmeyen bir yol da yürümekten başka kaçış yok.
Bu böyle de olmalı tabi ki.
Önceki gün Derecik mezarlığındaydım.
Şöyle geniş açıdan bakarak;
'Ne zaman bu kadar doldu?' diye düşündüm.
İçimden 'Asri Mezarlık, Kıranköy derken sen bile yakında kimseyi kabul etmeyeceksin' dedim.
Yaşamda sayısız kez uğradığımız.
Düşündüren, bir o kadar ibret alınacak yerler.
Bir gün oralarda kalıcı olacağımızı bilmemize rağmen, üzerimize topraklar atılıp Yasin'i Şerif okunacağından eminken, her gelişimizde görev bitimi yine işimizde gücümüzdeyiz.
Bu sona rağmen insanoğlu, kendisi ve kendisinden sonraki nesli ayakta tutabilme adına, yaşamın doğal akışında mücadele etmek zorunda.
Bir şeylere sahip olma çabası nefes aldıkça sürüyor.
Böylesi garip bir varlığız şu dünyada.
Karamsar bir yazı ama hayatın gerçeği...
O gün mevtayı uğurlarken aklımda deli sorular.
Acısıyla tatlısıyla süren yaşam çizgisinde, hüzünlere boğulsak da umuda sarılmayı biliriz.
Hayat umut olduğu sürece güzel.
Ama o son durak var ya;
Hepimizin bir gün araçtan ineceği son durak.
İneceğimizden şüphe duymayıp, günü Allah'ı Teâlâ'nın bildiği.
İşte başkalarının son duraklarına tanık olduğumuz, acı ve hüzünlerin karıştığı, ateşin düştüğü yeri yaktığı duraklar zorluyor yine insanoğlunu.
Elli bin insanımızı kaybettiğimiz depremde milletçe ciğerimiz parçalanmışken.
O gün annenin evladını toprağa verdiğinde, 'Ben nasıl seni bırakıp eve gidebilirim?' sözlerinin zirve yaptığı yerde, eşinin çaresizce 'Bende bilmiyorum' sözleri o kadar etkiledi ki beni.
İbret alınacak tabloya tanık olurken.
Depremle milyonların yürekleri yaktığı günümüzde.
Ömrün ve ölümün hayırlısı.
Bugünlerin en güzel duası gibi.