Normal hayatımızın akışı içinde sıkça kullandığımız bazı deyimlerin nereden kaynaklandığını merak ederiz. Onları öyle yerlerde söyleriz ki, 'cuk' diye oturur ama çoğu zaman sebebini bilmeyiz. Elbette onların yaşanmış bir sebebi var. İşte, dilimize yerleşen bazı deyimlerin çıkış sebepleri;
Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış. Kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalmazlar, acele ederlermiş. Kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen kişilere, 'Ateş almaya mı geldin?' denmesi de işte bu devirden kalmadır.
**********
Üsküdar'da Yeni Valide ve Mihrimah Sultan Camii'nin müezzinleri, sabah ezanını erken okurmuş. Amaçları, Yıldız Sarayı'ndaki padişaha seslerini duyurup saray müezzinliğine tayinlerini sağlamak. Beşiktaş'tan ezanı duyan halk, uyuklayanlara 'Uyan hadi, bak Üsküdar'da sabah oldu' dermiş.
**********
Hacı Bektaşi Veli'nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır ve kulağına bir delik açılarak küpe takılırmış. Bu kuralları bozanların küpeleri çekilerek alınır ve bu yırtık kulakla dolanırmış. Halk, cezalı dervişlere 'kulağı kesikler' diye hitap ederlermiş.
**********
Kanuni bir gün ava çıkar. Aniden yağmur başlar, padişah ve adamları gördükleri ilk eve sığınır. Ateş karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, 'Şu ateş bin altın eder' der. Evden çıkarken adama bin altın verirler. Ederinden fazla şeylere ateş pahası denilmesi buradan gelmektedir.
**********
Çil yavrusu gibi dağılmak; keklik kuşunun bir diğer adı da çildir. Dişi keklik kuşları yavruları olunca onlarla pek ilgilenmez, kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavru kuşlar seke seke etrafa dağıldıklarından, bu deyimin buradan kaynaklandığı söylenebilir.
**********
İslamiyet'in ilk yıllarında ezan okunurken Mekkeli müşrikler (inanmayanlar) alay ettikleri ve şaşırttıkları için ilk müezzin Bilal Habeşi elleriyle kulaklarını tıkayarak ezan okurdu. Birisi yanındakine 'Ezan okundu mu?' diye sorduğunda, 'Hayır okunmadı ama eli kulağında' dermiş.