Dokuz-on yaşlarındayım.
Günün erken saatleri dağların eteğinde.
Kervan gibi dizilen köylülerle bir yayladan diğerine.
Hedef Köşe yaylasından Çambaşı yaylası.
Araç yok, yol yok, imkânsızlıklar diz boyu.
Kimi yaya, kimi at üstünde ama genelde herkes yaya.
Hedefe ulaştık ama yorgunluğun tarifi yok.
O zamanlar bin bir zahmetle aşılan yollar, bugün araçla yalnızca yirmi dakika.
Geldiğimiz iki bin rakımlı Çambaşı'nda kalıcı değiliz ki...
Akabinde hemen hıncahınç dolu minibüslerle aşağılara yolculuk...
Dar ve kıvrımlı yollardan Ordu'ya üç saatte indik ki, aman Allah'ım...
Minibüste annemin elinden poşet düşmemiş, yediğimiz içtiğimiz ağzımızdan burnumuzdan gelmiş, yıllarca ağzıma yumurta koyamamıştım.
Günümüzde yolların daha düzenli, araçların modernliğine rağmen, vücut hızlı yer değişikliklerine mutlaka bir tepki veriyor.
Şokları yaşadığımız o gün yer değiştirmenin fırtınasıydı yaşadıklarımız.
Kişi olarak doğaya meraklıyım, gezginci kimliğim var.
Özellikle yüksek rakımlı yerler; yaylalar, dağlar, tepeler...
Aynı gün iki binli rakımlara çıkar, birkaç saat sonra inerim.
İşte bu iniş ve çıkışlar müthiş yorar insanı. Bilmeyen vücudun baş ağrısı, halsizlik, sersemlik uyuklama gibi tepkisini 'Acaba hastamı oluyoru m?'
diye algılar. Yüksek rakıma çıkmada solunumun artması, kalp çarpıntısı telaşlandırır insanı.
Bazı vücut ise değişime hızlı uyum sağladığından hissettirmez tepkilerini.
Metabolizma farklı atmosferde kendini düzenlerken, olası geçici şikâyetleri asgariye çekmek kişiye bağlı. Sıkça bu tepkilerle karşılaştığımdan,
bedenimin 'Kenan otur oturduğun yerde' diyerek hep bana kızdığını düşünmüşümdür.
Şehrin gürültüsünden kurtulmak isteriz ya hep.
Yükseklerde bol oksijeni ciğerlerine çekip sağlıklı kalalım deriz ya.
Hâlbuki havada oksijen oranı nereye gidersen git %21'dir. Yükseklerde hava basıncı az ve oksijen molekülleri dağınıktır. Vücut yeterli oksijeni
tedarik edebilmek için alyuvar (hemoglobin) üretimini arttırır. Yükseğe çıkan birisinde takviye alyuvarlar 4 ila 6 gün arasında artar, böylece kılcal
damar sayısının çoğalmasıyla oksijen geçişi kolaylaşır.
Yaylada yaşayanlardaki alyuvar sayısı, sahildekine göre daha çoktur.
'Nede olsa yayla çocuğu yüzü gözü kanlı canlı' sözü bundan ileri gelir.
Yaylanın kendine has bir özelliği de, sıcağına karşı deniz kenarında güneşlenir gibi soyunursanız iki saatte vücudunuz su toplar. Yaylanın iyi tarafı
ise ye, iç perhiz yapmana hiç gerek yok. İstediğin kadar kalori alsan da yakması kolaydır, hatta kilo verirsin.
Geçenlerde iki bin rakımlı dağa çıkış sonrası baş ağrısı ve aşırı yorgunluğumu 'İki günde kendime gelemedim' diye kayınbiraderimle paylaşınca
"Enişte sende o kadar hareketlisin ki, durmuyorsun yerinde' tepkisi haksız da değildi.
Bedenimin tepkisini sindireceğim derken anladım ki hava çarpmıştı beni.
Yaylalara çıkınca kendinizi başlangıçta biraz tuhaf hissedebilirsiniz.
Saf ve temiz oksijen ilk zamanlar biraz hasta gibi yapıyor olsa da.
Emin olun yaylalar yazılan birçok reçeteye bedel.
Karadenizlide yaşam biçimidir yaylalarla haşır neşir.
Onu da türkülere nede güzel yansıtmış.
'On beş doktora bedel' diye.