4.Bölüm
Iğdır Devlet Hastanesinde otopsi devam ederken acı haber şehit evlerini adeta yangın yerine çevirmişti .Şimdiki gibi şehidin evine ilk haberi getiren ne bir resmi görevli ,nede kapıda bekleyen bir ambülans yoktu ,Samsunlu şehit astsubay İlhan Hamlı’nın şehadet haberini tek katlı babaevinde ilk kez TRT televizyonundan tek kardeşi ağabeyi Ayhan almıştı. Habere inanamamıştı daha dün akşam (Cuma günü ), kardeşi ile telefonda (evdeki sabit telefonla) görüşmüşlerdi. Cuma, cumartesi derken koca bir acıyı yüreğine düşüren o habere 18 Nisan 1992 Cumartesi günü tek başına tanık olmuş, çok şaşkındı. Evin bir odasını terzi dükkanı olarak kullanan babası Ahmet bey dükkanda iğne ile kuyu kazıyor ,helalinden ekmek parası kazanmak için çalışıyordu. Annesi Bedriye hanım ise evin küçük mutfağında akşam yemeği için hazırlık yapıyordu. O gün TRT televizyonu verdiği acı haberle Samsun’da yaşayan şehidin ağabeyinin kucağına adeta bir atom bombası bırakmıştı. Şehidin ağabeyi bu büyük acının tarifi olmadığını, haberi aldığı o an tam anlamıyla anlamıştı. Kardeşinin şehit düştüğü haberini anne ve babasına nasıl verecekti ,nasıl bir tepki bekliyordu .Bu öyle kolay söylenebilecek bir haber değildi. Ama acı haberi ailesi ile paylaşmak zorundaydı. Odadan adeta koşarak çıkarak ,evin dar holünden geçerken annesi ile gözgöze geldi hiçbir şey söylemeden açtığı dış kapıdan kendisini dışarıya attı. Hemen dış kapının bitişiğindeki terzi dükkanının kapısından içeriye girdi, babası Ahmet bey masada ütü yapıyordu. Elindeki ütü işini bitirip eve geçecekti. Her zaman ki gibi günün yorgunluğu altında ezilmişti. Oğlunun dükkana geliş şekli hayra alamet değildi. O anda oğlu adeta el bombasının pimini çeker gibi hiç uzatmadan kardeşinin şehadet haberini verdi. Küçük oğlunun şehadet haberini büyük oğlundan aldığında bütün dünyası yıkılmış söyleyecek bir söz bulamamıştı. Adeta büyük bir şok yaşıyordu. Hiç bir sorusuna karşılık bulamıyordu. Beklemediği bir anda tümden yıkılmıştı. Bundan daha kötüsü yoktu. Halbuki tayin olup Samsun’a gelecek diye oğlunu sabırsızlıkla bekliyordu. Bir anda herşey anlamsızlaşmıştı. Herşey bomboştu…Sanki dünya yıkılmış altında kalmışlardı. Annene söyledin mi? Diye sorduğunda .Oğlu ‘Söyleyemedim baba’ demişti. Söyleyememişti en zoru bunu şehidin annesi Bedriye hanıma söylemekti .Bu haberin anneyi çok kötü edeceğini düşünüyorlardı ama söylemek ona göre de bir yol haritası çizmek istiyorlardı. Aslında ne yapacaklarını bile bilmiyorlardı. Çok çaresizdiler baba-oğul. Daha fazla beklemenin kimseye bir faydası olmadığı gibi geciktirmenin zararı olabilirdi. Kendi iplerini kendileri keseceklerdi. Şimdi haberlerde gördüğümüz gibi hiçbir görevli gelip sağlık personeli kontrolünde şehit haberini vermedi. O zamanlar bu işler biraz farklı yürüyordu ya da yürümüyordu. İletişim ve koordinasyon şimdiki gibi hızlı ve kontrollü değildi. Biraz ağır olacak ama o yıllarda kimse burnundan kıl da aldırmıyordu. Hantallık insanı gerçekten yoruyordu. Belki de böyle olması gerekiyordu.Anlık bir kararla baba-oğul tek katlı sarı boyalı evin kapısından içeri girmişti. Kendi acılarını unutmuş Şehit astsubay İlhan Hamlı’nın annesine bir an önce acı haberi vermek istiyorlardı. Anne hala mutfakta rutin işlerini yapıyordu.Anne ,baba-oğulu karşısında görünce anlamlandıramadığı bir durumla karşılaşmıştı. Bir anneye oğlun öldü demek o kadar kolay bir şey değildi. Gerçekten 50 metre karelik küçük bir evin içerisinde çok zor anlar yaşanıyordu etrafta kimsede yoktu .Ne bir telefon ne de bir insan sesi yoktu. Akşamın hüznü bütün gücüyle küçük bir evin içini tıka basa doldurmuştu. Bütün bunlar Samsun’da yaşanırken Iğdır Devlet hastanesi morgunda dört kahramanın cesedi incelenmeye başlanmış İlhan astsubayın bir astsubay arkadaşı kimlik tespiti için huzura alınmıştı. Yaklaşık 12 yıldır arkadaştılar Arkadaşlıkları İzmir Narlıdere’deki İstihkam Astsubay Sınıf Okulunda 1980-1981 döneminde başlamıştı. Askeri okulu bitirince farklı birliklere farklı şehirlere tayin olmuşlar şark görevine kadar yüzyüze hiç gelmemişler telefonla irtibatı devam ettirmişlerdi. Olay günüde İlhan astsubayla birkaç saat önce Doğubeyazıt Orduevinde oturmuşlar ,anılarını tazelemişlerdi. İlhan astsubayın ziyaretinin asıl nedeni veda etmekti böyle bir son kimse beklemiyor şark görevini tamamladığı için İlhan astsubay arkadaşlarıyla vedalaşıyordu. Kadere bak ki birkaç saat önce doğubeyazıt’tan uğurladıkları astsubay arkadaşlarının şimdi kimlik tespiti için huzura alınmışlardı. Herşey bir rüya gibiydi.Ama bu rüya gerçekten çok kötü bir rüya idi. Yalan dünya dedikleri bu olsa gerekti. SAMSUN’da ise aynı dakikalarda ateşin düştüğü yangın yerinde yine bütün yük İlhan astsubayın ağabeyinin sırtındaydı annesinin,” ne var “demesiyle birlikte gözyaşları içerisinde feryat ederek, “anne İlhan şehit olmuş” demesi bir oldu.O an söz tamamen bitti 50 metrelik eve milyon metrelik ateş düştü ne büyük bir acı yaşanıyordu ,ne büyük sesiz feryatlar arasında kadere boyun bükmekten başka hiçbir şey ellerinden gelmiyordu. Allah aynı anda şehit annesi Bedriye hanıma ilahi bir ferahlık vermiş olmalıydı ki uzaktan bir yakının dahi en küçük bir hastalık haberinde dahi fenalaşan hatta bayılabilen Bedriye anne metanetini koruyor büyük oğlunu sakinleştirmek için gayret gösteriyordu. Bedriye annenin bir tarafına adeta inme inmişti. Çekirdek bir aile idiler iki oğlundan biri şehit düşmüş diğeri yanında ve hayattaydı. Çok çaresiz halde akşamın bir vakti kendi acılarını hiç kimsenin desteği olmadan tek katlı 50 metrekarelik evlerinin içerisinde kendi aralarında yaşıyor ,kendi çaresizlikleri içerisinde debeleniyorlardı. Karşı komşuları bakkal Süleyman bey şehidin ağabeyi gibi hain olayı TRT televizyonunun haberlerini izlerken duymuştu.Hemen koşarak soluk soluğa gelmiş şehidin babaevinde yaşanan şoku görmüştü. Onunda elinden bir şey gelmiyor, daha çok şehidin annesi Bedriye hanımı teselli etmek için uğraşıyordu. Şehidin evindeki üç kişilik aileyi sakinleştirip yardımcı olmak için çırpınıyordu. Ama yangın yerindeki , ilk ateşi görüp o ateşin içine dalıp ilk yardımı yapmak o kadar kolay değildi.Şehit astsubay İlhan Hamlı’nın Samsundaki babaevinde tüm bunlar yaşanırken şehidin Kars’daki evinde olağanüstü bir hareketlilik başlamamış küçük kızı ve eşi hiçbir şeyden habersiz İlhan astsubayın dönüşünü bekliyordu. Şimdiki gibi cep telefonu olmadığı için herhangi bir şeyden haberdar edilmemişlerdi. Kars Garnizonundan da henüz hiçbir görevli acı haberi vermek için gelmemişlerdi .Belki askeri lojmanda kalıyor olsaydılar daha önce haberdar olabilirlerdi. Maalesef ki şehidin Kars’daki evini ne olup bittiğini anlamak üzere Samsundan sabit telefonla arayan ağabeyi farkında olmadan İlhan astsubayın eşine acı haberi ilk kez veren olmuştu.18 Nisan İlhan astsubayın Kars’daki kendi evinde ve Samsun’daki babaevinde kıyamet günü olmuştu.Bir anda yaşama dair ne varsa anlamını tümden yitirmişti.18 Nisan kıyamet günü sadece ilhan astsubayın babaevinde değil birlikte şehadet şerbeti içtikleri silah arkadaşlarının babaevlerine düşen şehit acısı ile Naci astsubayın Tokat – Niksardaki ,Mustafa ve Erkan astsubayların Ankara’daki babaevlerini kıyamet gününe çevirmişti. Doğrusu şehitlerin yakınları bir an önce ne olup bittiğini anlamak istiyor ,kıyamet gününü kötü bir rüyadan uyanıp unutmak istiyorlardı. Ama gerçek, uyanınca biten kötü bir rüya değildi. Bu hiç kimsenin ölene kadar unutamayacağı büyük bir acıydı…
(Devamı yarın)