28 Şubat'ın sahte yüzlerini ve yüzsüzlerini unutmamak lazım. Malûm Küçük Ay'ın sonrasında 'Bana da bir rol çıkar mı?' hevesiyle heyecanlanan çakalları, 'Hiç olmazsa bana dokunmazlar.' düşüncesiyle sakıncalıları ele veren hainleri, 'atılacaklar listesine girenlerle görünmeyi' stratejik hata sayan vefasız dönekleri unutmamak lazım. Zira şimdilerde çokça ortalıkta dolanıp 'Ben de zarar gördüm.' edebiyatıyla fırsat devşirmeye çalışıyorlar. İşin kötüsü bir kısmı çoktan ve pek çok fırsat da devşirmiş durumda. Böyle tek kuruşluk bedel ödemediği halde aramızda göğsünü kabarta kabarta dolaşanlar var. İlk fırsatta gemiyi terk edecek bu farelere fırsat verenler, ne yazık ki 28 Şubat'ın bir laf ebeliği ve bir istismar aracı olarak algılanmasına da fırsat verdikleri unutmamalıdırlar. Kaldı ki kimse sırf 28 Şubat'ta mağdur oldu diye hak ettiğinden fazlasını beklemiyor. Hakkı olmayanın kendisine ikram edilmesini isteyenler, gerçek mağdurlar değil; ancak istismarcılardır ve bunlar, gerçek mağdurlara haklarının iadesi noktasında en ciddî engeldir. Ayrıca bugün milletin sağladığı imkan ve fırsatları, milletin çıkarları yerine sırf kendi egosunu tatmin etmek için değerlendiren ikbal, şöhret, para ve makam düşkünü her yüzsüzün bu aşamada vebali vardır. 28 Şubat'ın sahte yüzleriyle ve yüzsüzleriyle yüzleşmek üzere hesap gününü sabırla bekliyoruz.
28 Şubat'ın gerçek yüzleriniunutmamak lazım. Büyük bölümünü ne televizyon ekranlarında gördük ne gazete sayfalarında okuduk. Onlar mağrûr; lakin hala mağdûr. Şımarıklık yapanların aksine onlar, olabildiğince temkinli ve ihtiyatlı konuşuyorlar. Kaldı ki bizzat yaşadıkları, herhangi bir abartıya gerek olmaksızın, yaşanan zulmü farklı boyutlarıyla ortaya koymaya yetiyor. 28 Şubat Kadın Platformu'nun Samsun'daki bazı üyeleri, yukarıda sözü geçen programda böyle yaptılar. Bütün hayalleri okumaktan ibaret olan bu kardeşlerimizin anlattıkları, ilerleyen saatlerin soğuğuna rağmen, salondakiler tarafından dikkatle ve hassasiyetle dinlendi. Sabahın erken saatlerinde henüz güvenlik görevlileri kapıları tutmadan sınıflarına koşmalarını, ellerinde pense ile tel örgüleri aşmaya çalışmalarını, birbirlerine destek olup duvarlardan atlamalarını, soğukta ve yağmurda üşümelerini, dersliklerin kuytu köşelerine veya lavabolara sığınmalarını, yöneticilerin insafsızlıkları karşısındaki duruşlarını, uğradıkları ihanetleri, yalnız bırakılmalarını, sözde kadın örgütlerinin ikiyüzlülüklerini, yakın çevrelerinin duyarsızlıklarını dinledik. Biz zannediyorduk ki onlar da şimdiye kadar prestijli ve yüksek gelir getirici güzel bir köşeyi tutmuşlardır. Oysa köşe tutmak bir yana, hala hiçbirinin atanamadığını öğrendik. Zamanında şimdikiyle karşılaştırılamayacak derecede yüksek puanlarla yüksek öğrenimlerine başlamışlar, sırf başörtülü oldukları için okullarını tamamlamalarına izin verilmemiş, uzun yıllar sonra gelen afla nihayet diplomalarına kavuşmuşlar; ama hala atanamamışlar. Halbuki sınıf arkadaşları 15-20 yıldır, devletin muhtelif kadrolarında görevdeydiler. Sadece kendisi değil ailece 28 Şubat'ın gadrine uğramış bir milletvekili olan Dr.Ravza Kavakçı Kan, programda konunun gündemlerinde olduğunu ve çözüm için çalıştıklarını samimi bir üslûpla vurguladı. Bu arada aklıma Milli Eğitim Bakanlığı bürokrasisinin 20 yıl önce mağdur edilmiş bu insanlara atanmak için şimdi; yani 20 yıl sonra sınava girmeyi önermesi geldi. Sayın Cumhurbaşkanımızın konuyla ilgili bütün hassasiyetine rağmen egemenliğinden taviz vermeyen oligarşik bürokrasi, bakalım çalışmaların nasıl sonuçlanmasını uygun görecek? Ben her kim engel oluyorsa, engel olmaya çabalıyorsa veya aklından engel olunmasını geçiriyorsa onlara hatırlatayım. Zaten çok geç kalındı. Hesabın bütünüyle düzeltilmesi artık imkansız. Kimileri için hesap zaten ahirete kaldı ve hala hesapları düzeltilmemişler, hesap gününü bekliyorlar.
Bu arada bir kısmının özür dileme ve pişman olma şansı kalmadığının farkında olarak Nuh Mete Yüksel, Vural Savaş, Nur Serter, Kemal Alemdaroğlu, Çevik Bir, Güven Erkaya, Fatih Hilmioğlu, Ferit Bernay ve Süleyman Demirel gibi aktörler nezdinde malûm Küçük Ay'ın bütün kuvvet ve kudret sahibi aktörlerinden dürüst bir pişmanlık eşliğinde içtenlikle özür bekliyoruz. Hesap gününün heyecanla beklendiğini bilsinler, kimseye bilim ve çağdaşlık vaazı vermesinler, vatan ve millet adına ortalıkta dolaşmasınlar, hak ve hukuk söz konusu olunca ahkam kesmesinler, demokrasiden bahsetmesinler, vicdanlarda mahkûm olduklarını bilsinler ve böylece pişman olduklarını göstersinler yeter.
28 Şubat'ta yaşananların tekerrür etmemesi adına samimiyetle gerçekleştirilen faaliyetlerden sıkılanlara hatırlatmak isterim. 27 Mayıs unutulmasaydı 12 Eylül olmazdı, 12 Eylül unutulmasaydı 28 Şubat olmazdı, 28 Şubat unutulmasaydı 15 Temmuz olmazdı. İstismarcı söylemler ve rövanşist yaklaşımlar bir yana bırakılıp sağından soluna kadar hepimizin ibret alması ve benzerlerinin tekerrür etmemesi adına; 27 Mayıs gibi, 12 Eylül gibi, 15 Temmuz gibi 28 Şubat'ın da unutulmaması gerekir.