Söz Türkçeye gelince, herkes dilimizin güzelliğinden ve değerinden dem vurur da iş Türkçeyi doğru kullanmaya gelince ne duyarlılık kalır ne Türkçe sevgisi. Türkçeyle ilgili tartışmalar yıllardır değil, on yıllardır değil, yüz yıllardır süregelmektedir.
Yaygın kanaat ve somut göstergeler, Türkçeyle ilgili duyarlılığın Göktürk Âbideleri'ne kadar uzandığını göstermektedir. Sonraki dönemlerde Kaşgarlı Mahmud, Yunus Emre, Âşık Paşa, Ali Şîr Nevayî, Necatî ve Nedîm gibi isimlerden Namık Kemal, Muallim Nacî, Mehmed Emin, Ziya Gökalp, Ahmed Haşim ve Yahya Kemal gibi isimlere kadar birçok şair ve yazarın Türkçeyle ilgili duyarlılıklarına şahit olunur.
Günümüzde de şairinden yazarına, sanatçısından siyasetçisine, işçisinden memuruna kadar herkeste bir dil bilinci var gibidir. Bu amaçla toplantılar yapılır, programlar düzenlenir, televizyonlarda tartışmalar gerçekleştirilir, yazılar yazılır, şiirler okunur.
Görünürde toplumsal bir bilinç ve uzlaşı vardır; lakin ne gerçek bir bilinçten ne de gerçek bir uzlaşıdan söz edilmesi mümkündür. Hemen her konuda olduğu gibi Türkçe konusunda da bir taraftan ifrat-tefrit ölçüsüzlüğüyle bir taraftan da samimiyetsizlik çıkmazıyla karşı karşıyayız.
Her fırsatta sözün arasına birkaç İngilizce kelime yerleştirme görgüsüzlüğü de Türkçedeki bütün İngilizce kelimelere karşı düşmanlık göstermek saplantısı da söz konusu ifrat-tefrit ölçüsüzlüğü bağlamında değerlendirilebilir. Samimiyetsizlik çıkmazı için de cahil aydınlarımız ve okumaz yazar sanat erbabımız örnek gösterilebilir.
Elbette böyle düşünmek için başka gerekçelerimiz de vardır. Söz gelimi Türkçenin en doğru kullanımı için örnek oluşturması beklenen kitaplara bakalım. Hani kendimiz okumadığımız halde çocuklara sürekli okumaları için teşvikte bulunduğumuz kitaplar.
Türkçe bilinci açısından kitapların önemi inkar edilemez. Bununla birlikte kitapların Türkçe bilinci bağlamında olumlu katkıları kadar olumsuz etkenleri de barındırdığı gözden kaçırılmamalıdır. Ne yazık ki Türkçenin güzelliklerinden uzak, Türkçenin en temel ilkelerinin bile çiğnendiği kitapların sayısı tahminlerin çok ötesindedir.
Örnek için çocuklarımız ve gençlerimiz için hazırlanmış ders kitaplarına ve okuma kitaplarına bakmak yeterlidir. Küçük bir bölümü dışında, öğrencilere örnek oluşturması beklenen bu kitaplarda yazım yanlışlarından, noktalama yanlışlarına, anlatım bozukluklarına kadar pek çok yanlışın tespit edilmesi mümkündür. Elbette böyle kitaplardan küçük büyük herkes uzak durmalıdır. Zira kanaatimce bunlar, okunmayı hak etmeyen kitaplardır. Özenle ve özveriyle hazırlanmış kitapları tabii ki bu değerlendirmelerin dışında tutuyorum.
Yanlışın kitapta olması korkunçtur. Çünkü okuyanına örnek teşkil etmekte; yazılı bir belge olarak görüldüğünden, kitaptaki yanlış zihinlere doğruymuş gibi yerleşmektedir. Kanaatimce kitapların basımdan önce yazım, noktalama ve anlatım gibi hususlar açısından, nitelikli bir değerlendirmeye tabi tutulmaları zorunludur. Bu arada nitelikli bir değerlendirmenin ancak nitelikli okurlarca yapılabileceği de unutulmamalıdır.
Diğer taraftan Türkçe konusunda hala tartışmalı olan ayrıntılar olduğu da bir gerçektir. Özellikle bazı kelimelerin bitişik mi ayrı mı yazılacağı noktasında tereddütler ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca ne kadar özen gösterilirse gösterilsin her metinde birtakım ufak tefek yanlışların bulunabileceği de bir gerçektir. Sorun, istisna düzeyindeki yanlışlarda değil; istikrarlı yanlışlardadır.
Şüphesiz her yerde olduğu gibi bu noktada da insaflı, tutarlı ve gerçekçi olunmalıdır. Özellikle anlamı ve amacı etkilemeyen gözden kaçırıldığı belli küçük yanlışlara takılıp kalmak, gerçek hedefimizin ve Türkçe duyarlılığımızın sorgulanmasına sebep olacaktır. Benim görüşüme göre Türkçe bilincinin ve Türkçe sevgisinin en geçerli ölçüsü, onu doğru ve güzel kullanmak olabilir.
Anlatım bozukluğu, yazım ve noktalama yanlışları gibi olumsuz örneklere resmî yazılarda, tabelalarda, reklam metinlerinde, gazetelerde, dergilerde, sosyal medyada sıklıkla rastlanmaktadır. İşin kötü yanı, söz konusu yanlışların bir süre sonra olağan hale gelmesi ve artık görmezden gelinmeye; dahası küçümsenmeye başlanmasıdır.
Bizzat yaptığım araştırmalar; bağlaç olarak kullanılan 'de' ve 'da'nın ayrı yazımı, 'ki'nin yazımı, kesme işaretinin kullanımı, uzatma/inceltme işaretinin kullanımı, soru ekinin ayrı yazımı, kelimelerin doğru yazılması gibi hususlardaki yanlışların çok yaygın olduğunu göstermektedir. Bunların yanında anlatım bozukluğu barındıran cümlelerin kullanımı da oldukça yaygındır.
Dil, mademki en yaygın iletişim aracıdır; o halde dilin doğru kullanılmaması, en azından toplumsal anlamda iletişim sorunlarının yaşanmasına sebep olacaktır. Sağlıklı iletişim, aileden topluma kadar sosyal huzur ortamının sağlanması bağlamında önemli ve değerlidir. Sağlıklı iletişimin yolu da Türkçenin doğru ve güzel kullanılmasından geçer.
Şu halde Türkçeye saygı gösterilmesi ve Türkçe bilincinin gelişmesini arzu edenler, önce bizzat kendileri Türkçeye saygı göstermeli ve Türkçeyi bilinçli kullanmalıdırlar. Bu yükümlülük, öğretmenlerimizden siyasetçilerimize, sanatçılarımızdan devlet memurlarına kadar herkese aittir. Konuşurken veya yazarken Türkçenin temel ilkelerine karşı duyarsız kalanların Türkçe konusunda en azından fetva vermemeleri ve sessiz kalmaları beklenir.
Türkçeye İngilizceye gösterildiği kadar özen gösterilmesi bizim için yeterlidir. Bu bağlamda ÖSYM tarafından yabancı dil seviye belirleme sınavları gibi belirli aralıklarla 'Türkçe Seviye Belirleme Sınavları'nın yapılması ve sonuçlarının başta memurluğa atanma ve görevde yükselme gibi hususlar olmak üzere, ciddiyetle değerlendirilmesi pek isabetli ve yararlı olacaktır.