Bu sefer yazmayacaktım; lakin yazmadan yapamadım. Hafta içinde Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde Tevfik Yılmaz Demir moderatörlüğünde İstanbul Milletvekili Ravza Kavakçı Kan ve Prof.Dr.Metin Yılmaz'ın katılımıyla Üniversiteli Âkil Gençlik Topluluğu tarafından, Yalı Kafe'de Samsun Millî İrade Platformu desteğinde Eğitim Bir-Sen 2 Nolu Şube tarafından organize edilen 28 Şubat programlarına katılınca düşüncem değişti. Ayrıca birilerinin 28 Şubat'ı unutmak, unutturmak, küçümsemek, fırsata çevirmek için çabaladığını gördükçe yazmam gerektiğini hatırladım. Sadece kendi yaşadıklarım için değil başkalarının yaşadıkları için de yazmak zorundayım. 28 Şubat'ın zalim ve mazlûm yüzlerini, güzel ve çirkin yüzlerini, sahte ve gerçek yüzlerini ve yüzsüzlerini...
Benim hikayemi cümle dostlarım biliyor. Daha önce de yazdım zaten. Meraklısı için 'Kara Basma Yasağı', sosyal medyada, internette ve 'Ödenmiş Bedeller' hatıra kitabının ikinci cildinde de var. Bu sefer başkalarının hikayesine ve 28 Şubat'ın muhtelif yüzlerine dikkat çekmek istiyorum.
Üzerinden yirmi yıldan uzun bir süre geçti. Geçen zaman, birçok zihinde 28 Şubat zulmünü unutturmuş görünüyor. Şüphesiz bu unutkanlıkta 28 Şubat'ın izlerini silmeye yönelik çabaların da büyük payı var. Allah'a şükür ki şimdi kimse başörtülü olduğu için devletin kapısından geri çevrilmiyor. Üniversitelerde başörtülü gençlerle başörtülü olmayan gençler birlikte huzur içinde öğrenim görüyor. Devlet dairelerinde ve işyerlerinde başörtülülerle başörtülü olmayanlar birlikte çalışıyor. İstisnalar bir yana, insanların birbirleriyle başörtüsü eksenli bir sorunları yok. Bu aşamaya şüphesiz Recep Tayyip Erdoğan'ın ve seçmeninden milletvekiline kadar ona destek verenlerin vesilesiyle gelinmiştir. Lakin yanlışa ve yanlış algılara izin vermemek, unutmamak ve unutturmamak adına bazı hususlara değinmekte yarar olacağı kanaatindeyim.
28 Şubat'ın zalim ve çirkin yüzlerini unutmamak lazım. Başta tıpkı 15 Temmuz'da olduğu gibi tankların namlusunu millete çevirmiş, ordusunu gözbebeği olarak gören halkı kendisine düşman bellemiş hainleri unutmamak lazım. Malûm Küçük Ay'ın kimisi silahlı kimisi silahsız kuvvetler mensubu küçük yürekli ve dar ufuklu dekanından rektörüne, öğretmeninden profesörüne, uzman çavuşundan orgeneraline, seçmeninden milletvekiline, savcısından yargıcına, bakanından başbakanına ve cumhurbaşkanına kadar değişik rütbeli birçok zalimi var ne yazık ki. Evlerde, liselerde, üniversitelerde, devlet dairelerinde, televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında... Sayıları o kadar çok ki hepsini bir köşe yazısına sığdırmak mümkün değil. Ayrıca her mazlumun ayrı bir zalimi de var elbette. Söz gelimi benim hususi zalimlerim Amasya'da ve Samsun'da konuşlanmışlardı. Ne yazık ki pişman olduklarına hiç şahit olmadım. Sabırla hesap gününü bekliyoruz.
28 Şubat'ın mazlûm ve mağdûr yüzlerini unutmamak lazım. Zalimler sayılıydı belki ama mazlumlar sayısızdı. Kimisi televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında yer aldığı için görüldü, bilindi, tanındı. Başörtüsü tedavi görmesine engel sayılan nineler, oğlunun yemin törenine katılamayan asker anneleri, diplomasını veya başarı belgesini alamayan üniversite mezunları, dersler yerine ikna odalarına alınan öğrenciler, işlerinden çıkarılan çalışanlar, sadece kamusal alanda değil sosyal hayatta da burun kıvrılan kadınlar, annelerinden ötürü arkadaşlarına protesto ettirilen çocuklar... Kimisi ise hala dar bir sosyal çevre dışında bilinmiyor. Vefat edip aramızdan ayrılanlar var. Hayal kırıklığını, yıkılmış umutlarını ve öfkesini yüreğinin kuytu köşelerine gömüp aramızda dolaşanlar var. Birileri 'Gene mi 28 Şubat? Gene mi mağdur edebiyatı?' denmesin diye ses çıkarmadan yaşadıklarını aklından çıkaramadığı için suçluluk hissedenler var. Sahte hassasiyet sahiplerinden, sahte kahramanlardan, sahte yetki ve etki sahiplerinden midesi bulandığı için bir daha konuşmama kararı alanlar var. Sabırla hesap gününü bekliyorlar.
28 Şubat'ın güzel ve yürekli yüzlerini unutmamak lazım. Zulüm karanlığının en şedîd zamanlarında kükreyen kahramanlarımız var. Çoğunun ismini bilmiyoruz; lakin ismini bildiklerimiz de var. Bir yanda 'Namlusunu millete çeviren tanklara selam durmam.' diye haykıran ve Merhûm Başbakan Necmettin Erbakan Hoca'ya açık destek veren Muhsin Yazıcıoğlu, bir yanda milletin silahlarını ele geçirmiş kudretli komutanlara meydan okuyan ve 'Tank Hasan' diye bilinen Hasan Celal Güzel var. Böyle bilinenler kadar bilinmeyen kahramanlarımız da var. Ellerinde imkan ve fırsat olmasa da öğrencilerine hiç olmazsa moral vermeye çalışan öğretmenlerimiz, idarecilerimiz, üniversite hocalarımız var söz gelimi. Söz gelimi Tarihçi Mehmet Aydın Hocamız, Matematikçi Emin Kasap Hocamız var. Mine İpek öncülüğündeki 28 Şubat Kadın Platformu'nun üyeleri Tuba Güler, Esma Gören, Nuran Demirci, Asuman Yüksel, Fatma Görmüş, Sefure Yaman, Esra Ege Gürler, Serpil Demircioğlu, Hatice Ayar, Sakine Okudan ve Semra Şahin kardeşlerimizden bizzat öğrendik. Hafta içi yaptığımız programda, herkesin vebadan kaçar gibi kendilerinden kaçtığı günlerde hocalarımızın mazlûmlar yanında yer aldıklarını öğrendik. Adları defalarca zikredildi Mehmet ve Emin hocalarımızın. Ayrıca Halis Ölmez dendi, Nevzat Şahin dendi, Osman Güney (memur), Mehmet Yavuz Erler, Beytullah Afşin dendi. Sonrasında Nihat Altınışık, Şenol Eren, Gülnur Şaffak, Zeki Apaydın, Tevfik Yılmaz Demir ve Mehmet Yakışan'ın da adı hayırla ve minnetle zikredildi. Onlar şahit, biz de şahidiz. Bir ek de ben yapayım. O tarihlerde ben Amasya'daydım ve Avni Erdemir'le Feda Öner öncülüğünde Amasya Eğitim Fakültesi'nin birçok hocasının yanımızda olduğuna şahitlik ederim. Başka üniversitelerde, başka fakültelerde birçok kahraman daha vardı elbet. Bildiklerimiz adına hüsn-i şahadet için hesap gününü bekliyoruz.
28 ŞUBAT'IN YÜZLERİ!..
(Dünden Devam)
28 Şubat'ın sahte yüzlerini ve yüzsüzlerini unutmamak lazım. Malûm Küçük Ay'ın sonrasında 'Bana da bir rol çıkar mı?' hevesiyle heyecanlanan çakalları, 'Hiç olmazsa bana dokunmazlar.' düşüncesiyle sakıncalıları ele veren hainleri, 'atılacaklar listesine girenlerle görünmeyi' stratejik hata sayan vefasız dönekleri unutmamak lazım. Zira şimdilerde çokça ortalıkta dolanıp 'Ben de zarar gördüm.' edebiyatıyla fırsat devşirmeye çalışıyorlar. İşin kötüsü bir kısmı çoktan ve pek çok fırsat da devşirmiş durumda. Böyle tek kuruşluk bedel ödemediği halde aramızda göğsünü kabarta kabarta dolaşanlar var. İlk fırsatta gemiyi terk edecek bu farelere fırsat verenler, ne yazık ki 28 Şubat'ın bir laf ebeliği ve bir istismar aracı olarak algılanmasına da fırsat verdikleri unutmamalıdırlar. Kaldı ki kimse sırf 28 Şubat'ta mağdur oldu diye hak ettiğinden fazlasını beklemiyor. Hakkı olmayanın kendisine ikram edilmesini isteyenler, gerçek mağdurlar değil; ancak istismarcılardır ve bunlar, gerçek mağdurlara haklarının iadesi noktasında en ciddî engeldir. Ayrıca bugün milletin sağladığı imkan ve fırsatları, milletin çıkarları yerine sırf kendi egosunu tatmin etmek için değerlendiren ikbal, şöhret, para ve makam düşkünü her yüzsüzün bu aşamada vebali vardır. 28 Şubat'ın sahte yüzleriyle ve yüzsüzleriyle yüzleşmek üzere hesap gününü sabırla bekliyoruz.
28 Şubat'ın gerçek yüzlerini unutmamak lazım. Büyük bölümünü ne televizyon ekranlarında gördük ne gazete sayfalarında okuduk. Onlar mağrûr; lakin hala mağdûr. Şımarıklık yapanların aksine onlar, olabildiğince temkinli ve ihtiyatlı konuşuyorlar. Kaldı ki bizzat yaşadıkları, herhangi bir abartıya gerek olmaksızın, yaşanan zulmü farklı boyutlarıyla ortaya koymaya yetiyor. 28 Şubat Kadın Platformu'nun Samsun'daki bazı üyeleri, yukarıda sözü geçen programda böyle yaptılar. Bütün hayalleri okumaktan ibaret olan bu kardeşlerimizin anlattıkları, ilerleyen saatlerin soğuğuna rağmen, salondakiler tarafından dikkatle ve hassasiyetle dinlendi. Sabahın erken saatlerinde henüz güvenlik görevlileri kapıları tutmadan sınıflarına koşmalarını, ellerinde pense ile tel örgüleri aşmaya çalışmalarını, birbirlerine destek olup duvarlardan atlamalarını, soğukta ve yağmurda üşümelerini, dersliklerin kuytu köşelerine veya lavabolara sığınmalarını, yöneticilerin insafsızlıkları karşısındaki duruşlarını, uğradıkları ihanetleri, yalnız bırakılmalarını, sözde kadın örgütlerinin ikiyüzlülüklerini, yakın çevrelerinin duyarsızlıklarını dinledik. Biz zannediyorduk ki onlar da şimdiye kadar prestijli ve yüksek gelir getirici güzel bir köşeyi tutmuşlardır. Oysa köşe tutmak bir yana, hala hiçbirinin atanamadığını öğrendik. Zamanında şimdikiyle karşılaştırılamayacak derecede yüksek puanlarla yüksek öğrenimlerine başlamışlar, sırf başörtülü oldukları için okullarını tamamlamalarına izin verilmemiş, uzun yıllar sonra gelen afla nihayet diplomalarına kavuşmuşlar; ama hala atanamamışlar. Halbuki sınıf arkadaşları 15-20 yıldır, devletin muhtelif kadrolarında görevdeydiler. Sadece kendisi değil ailece 28 Şubat'ın gadrine uğramış bir milletvekili olan Dr.Ravza Kavakçı Kan, programda konunun gündemlerinde olduğunu ve çözüm için çalıştıklarını samimi bir üslûpla vurguladı. Bu arada aklıma Milli Eğitim Bakanlığı bürokrasisinin 20 yıl önce mağdur edilmiş bu insanlara atanmak için şimdi; yani 20 yıl sonra sınava girmeyi önermesi geldi. Sayın Cumhurbaşkanımızın konuyla ilgili bütün hassasiyetine rağmen egemenliğinden taviz vermeyen oligarşik bürokrasi, bakalım çalışmaların nasıl sonuçlanmasını uygun görecek? Ben her kim engel oluyorsa, engel olmaya çabalıyorsa veya aklından engel olunmasını geçiriyorsa onlara hatırlatayım. Zaten çok geç kalındı. Hesabın bütünüyle düzeltilmesi artık imkansız. Kimileri için hesap zaten ahirete kaldı ve hala hesapları düzeltilmemişler, hesap gününü bekliyorlar.
Bu arada bir kısmının özür dileme ve pişman olma şansı kalmadığının farkında olarak Nuh Mete Yüksel, Vural Savaş, Nur Serter, Kemal Alemdaroğlu, Çevik Bir, Güven Erkaya, Fatih Hilmioğlu, Ferit Bernay ve Süleyman Demirel gibi aktörler nezdinde malûm Küçük Ay'ın bütün kuvvet ve kudret sahibi aktörlerinden dürüst bir pişmanlık eşliğinde içtenlikle özür bekliyoruz. Hesap gününün heyecanla beklendiğini bilsinler, kimseye bilim ve çağdaşlık vaazı vermesinler, vatan ve millet adına ortalıkta dolaşmasınlar, hak ve hukuk söz konusu olunca ahkam kesmesinler, demokrasiden bahsetmesinler, vicdanlarda mahkûm olduklarını bilsinler ve böylece pişman olduklarını göstersinler yeter.
28 Şubat'ta yaşananların tekerrür etmemesi adına samimiyetle gerçekleştirilen faaliyetlerden sıkılanlara hatırlatmak isterim. 27 Mayıs unutulmasaydı 12 Eylül olmazdı, 12 Eylül unutulmasaydı 28 Şubat olmazdı, 28 Şubat unutulmasaydı 15 Temmuz olmazdı. İstismarcı söylemler ve rövanşist yaklaşımlar bir yana bırakılıp sağından soluna kadar hepimizin ibret alması ve benzerlerinin tekerrür etmemesi adına; 27 Mayıs gibi, 12 Eylül gibi, 15 Temmuz gibi 28 Şubat'ın da unutulmaması gerekir.