SONSUZA KADAR ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI

ŞEHİT ASTSUBAY İSTİHKAM TEKNİSYEN KIDEMLİ ÜSTÇAVUŞ İLHAN HAMLI
BİR KARDEŞ
UNUTMADIK UNUTMAYIN UNUTTURMAYIN
31. YILINDA PAMUK GEÇİDİ ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ
18 Nisan 1992 -18 NİSAN 2023

1. BÖLÜM

 

O yıllarda çok kanallı televizyonlarımız yoktu. Teknoloji ve iletişim kanalları bugünkü kadar gelişmiş ve yaygın değildi. Televizyon yayınlarını tüplü televizyonlardan izliyorduk. Türkiye'nin ilk özel televizyonu diyebileceğimiz Star televizyonu yurtdışından uydudan yayınlar yapıyordu. Çünkü Türkiye'de radyo ve televizyon yayınları Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu'nun (TRT) elinde olduğundan özel televizyon kurulamıyordu. TRT1,TRT2,TRT3 ,TRT 4 belki de bu yüzden Türkiye'nin uzun yıllar en çok izlenen resmi kanallarıydı. Aslında Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu'nun (TRT)'nin televizyonculukla ilgili hakkını da teslim etmek lazım. TRT 'nin yayın yapan tüm televizyon kanallarında gerçekten objektif ve ilkeli bir yayıncılık yapılıyordu. Bu kanalarda yayın yapan çok değerli haberci, programcı ve yapımcılar vardı. Çok izlenen ve takip edilen çok güzel programlar yapılıyordu. O yıllarda TRT televizyonu gerçekten tarafsız, doğru ve ilkeli haberlerin güvenilir tek adresiydi.

Kars 14'ncü Mekanize Piyade Tugay Komutanlığında görev yapan astsubaylar Mustafa Karaçimen ,Erkan Iğdır ,Naci Yıldırım ve İlhan Hamlı 18 Nisan 1992 günü Kars'dan Doğubayazıt'a sivil kıyafetli ve silahsız olarak ,günü birlik ama birkaç saatliğine gelmişlerdi. Astsubay Orduevinde Doğubayazıt'ta görev yapan astsubay arkadaşlarıyla buluşarak ,sohbet edip ,çay kahve içmişlerdi. Çarşıda kısa bir gezintiden sonra vedalaşıp ,helalleşerek hava kararmadan kendi özel otomobilleriyle Kars'a dönmek üzere yola çıkmışlardı .Astsubay İlhan Hamlı'nın şark görevi bitmiş tayinlerin açıklanması için gün sayıyordu .Doğubayazıt'a ,İzmir Narlıdere K.K.K. İstihkam Astsubay Sınıf Okulundan devreleriyle vedalaşmak için gelmişlerdi. Uzun bir ayrılıktan ,uzun bir kıştan sonra birlikte sohbet etmek iyi gelmişti. Silah arkadaşlığı başka bir şeye benzemiyordu. Aslında biraz daha uzun kalıp sohbet etmeyi çok istemişlerdi ama Doğubayazıt'ta görev yapan astsubay arkadaşları madem gideceksiniz hava kararmadan yola çıkın uyarısıyla yolcu etmişlerdi. Çünkü son zamanlarda insanlıktan çıkmış terör örgütü mensupları özellikle geceleri yol kesip masum ve silahsız insanları katlediyorlardı. Yolda sıkıntı yaşanmaması için hava kararmadan dönüşlerini tamamlamalarını istemişlerdi. Arkadaşlarının uyarılarını dikkate alan sivil ve silahsız 4 genç astsubay hava kararmadan kendi sivil plakalı otomobilleriyle dönüş yoluna çıkmışlardı. Sabah gelirken yolda hiçbir olağandışı hareketlilik görmemişler güvenli bir şekilde Doğubayazıt'a gelmişlerdi. Dönüşlerini de güvenli bir şekilde tamamlayabileceklerini umuyorlardı. Geldikleri gibi sağ salim gitmeyi planlıyorlardı. Altlarındaki 1991 model kırmızı Lada otomobil bir an önce dönüş yolunu tamamlamak için Doğubayazıt ?Iğdır karayolunda hızla ilerliyordu. Yol çok kalabalık değildi ,hafta sonu olması nedeniyle daha da az araç geçiyordu. Çoktan Doğubayazıt sınırından çıkmış o yıllarda Kars'a bağlı bir ilçe olan Iğdır sınırlarından içeriye girmişler ,Pamuk Geçidi Mevkii diye bilinen dönüşü olmayan bir yolda ilerliyorlardı .Az sonra onları bekleyen hain bir pusuyla karşılaşabilecekleri akıllarına bile gelmemişti .İnsan kendi ülkesinde güpe gündüz devlet karayolunda nasıl bir pusuya düşürülebilirdi ki ?Kalabalık bir terörist grubu ,yola taşlar dizerek yolu kesmiş, araçları durdurmaya çalışıyorlardı. Durmak teslimiyet olurdu. Teslimiyet işkence ve ölüm demekti .İlhan Astsubay için zor bir karardı ,asla teslim olmak yoktu. Barikatı aşmayı deneyecekti , ani bir kararla gaza yüklendi. Pusuda bekleyen, elleri silahlı gözü dönmüş hainler hazırlıklıydı. Hain eller tetiğe dokunup hareket halindeki aracı ve içindekileri çapraz ateşe alarak taramaya başladılar .Bir taraftan da el bombası attılar. Kurşun ve bomba sesleri adeta bir kara bulut gibi Pamuk geçidinden ağrı dağının tepesine kadar sessizliği tümden yararak yükseldi. Bölücü teröristler güpe gündüz ,ağzından salya akan kudurmuş köpekler gibi saldırmışlardı. Hayatlarında hiç görmedikleri hiç tanımadıkları aralarında hiçbir husumet olmayan sivil bir araçla seyir halindeki silahsız ve sivil 4 genç astsubayı hedef alarak teröristler tarafından gerçekleştirilen hain pusu ,savaş halindeki iki farklı bir birlerine düşman ülkenin askerlerinin bile birbirlerine bu kadar vahşice saldıramayacağı kadar insanlık dışı bir hal almıştı. Teröristler adeta cehennem zebanileri gibiydiler.4 Astsubay silahsız ve sivil oldukları halde ne kadar çok hain yollarını kesseler ,ellerindeki bütün silahların aynı anda tetiğine dokunsalar da, seyir halindeki araçlarının üzerlerine yanlarındaki en ağır bombaların pimini çekip yağmur gibi yağdırsalar da asla teslim olmayacaklardı.

Bu vatan için, bu bayrak için ,bu millet için mensubu bulundukları şanlı Türk Ordusu için bedel ödemeleri , ölmeleri gerekiyorsa bundan asla bir adım bile geri adım atmaları mümkün değildi. Elbette kurtulmak ve hainlere teslim olmamak için ellerinden ne geliyorsa onu yapmış olmanın onuruyla, şerefiyle şehadete ve hakka yürümekten hiçbir korkuları yoktu. 4 genç astsubayda askerlik mesleğine girerken içtikleri andın bedeli neyse gerektiğinde o bedeli ödemekten geri adım atmayacaklarını başından beri biliyorlardı. Astsubay olduklarının anlaşılması halinde en vahşi şekilde öldürüleceklerini terör örgütünün daha önceki katliamlarından biliyorlardı. O yüzden yüzde bir şanları olsa bile hiç tereddüt etmeden barikatı hızla aşıp sağ yakalanmadan kurtulmayı deneyecekti. Hain pusuda başka bir seçenekleri yoktu. İlhan astsubay ve arkadaşları ya ölecekler ya da kurtulacaklardı. Düştükleri bu hain cehenneminden kurtulmak mümkün olmayabilirdi. Bunu denemeden anlamaları mümkün değildi. Hainlere teslim olmak yerine ölmenin de bir kurtuluş olacağını biliyorlardı. Öldürülmeseler bile bölücü teröristler tarafından dağdaki inlerine kaçırılmaları kaçınılmaz bir son olacaktı. Bölücü terör örgütünün elinde tutsak olmaktansa ,her gün ne zaman infaz edileceğini düşünerek ve sürekli aşağılanacağını bilerek yaşamaktansa ölüme seve seve razı oldukları için son şanslarını korkusuzca ,mertçe, yiğitçe denediler.

(Devamı yarın)