SONSUZA KADAR ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI
ŞEHİT ASTSUBAY İSTİHKAM TEKNİSYEN KIDEMLİ ÜSTÇAVUŞ İLHAN HAMLI
BİR KARDEŞ
UNUTMADIK UNUTMAYIN UNUTTURMAYIN
18 Nisan 1992 -18 NİSAN 2023
7.BÖLÜM

Kabına sığmayan büyük bir öfkeyi içine hapsetmiş acılı yürekler sükûnetle ve akılla hareket ediyor ve hainleri sevindirmemek için tam anlamıyla dik duruyordu.20 Nisan günü sabah Tugay Komutanlığında yaşanan askeri hareketlilik ,şehit silah arkadaşlarını uğurlamak için toplanan personelin helalleşme yarışıydı. Birlikte görev yaptıkları silah arkadaşlarına hüzün yüklü acı vedalarıydı. O gün Kars'daki en zor vedalardan birisi silah arkadaşları arasında yaşandı. Kimse böyle bir vedaya hazırlıklı değildi. Oysaki İlhan astsubay Şark görevini bitirmiş tayin olacağı yere gitmek üzere hazırlıklarını yapıyordu. Bir kaç gün sonra gideceği yer açıklanacaktı .Samsun'a gitmeyi hayal ediyordu. Samsun Asker Hastanesindeki karşılığı astsubayın tayinci olduğunu biliyordu .Çünkü İzmir Narlıdere'deki İstihkam Astsubay Sınıf okulundan hem sınıf arkadaşı hem de devresiydi. Neden Samsun olmasın diye içinden geçiriyordu. Çocukluğunun gençliğinin geçtiği doyamadan, gurbet kuşu olup uçtuğu, ailesinin ,akrabalarının ,arkadaşlarının yaşadığı Atatürk'ün Şehri Samsun'a ailesi (eşi ve kızı) ile birlikte gitmeyi umuyordu.

Her şey çok daha güzel olacak diye umut ediyordu. Her şeyin çok daha güzel olmasının önüne konulan alçakça, haince pusuyu görememiş ve öngörmemişti. Birlikte şehit düştüğü arkadaşları henüz Şark görevini tamamlamamıştı, onlarda İlhan astsubay gibi Kars'taki görev sürelerini tamamlayacakları günü iple çekiyordu. Herkesin bir hayali, bir umudu vardı. Mustafa Karaçimen ,Erkan Iğdır ,Naci Yıldırım astsubaylar belki de şark görevlerini tamamladıktan sonra evlenmeyi yuva kurmayı düşünüyordu. Kim bilir ne güzel hayalleri ,ne umutları, ne sözleri ,ne özlemleri yarım kaldı. Hain bir pusuda şehadete koştular seve seve canlarını vatana ve Türk Milletine feda ettiler.20 Nisan günü Kars'da hareketli bir gün yaşanıyordu. Hareketlilik şehitleri en iyi şekilde şehitlere yakışır bir uğurlama töreniyle yolcu etmek için herkes elinden geleni yapmak için koşuşturuyordu. O günün şartları elbette bugünün şartlarıyla asla kıyaslanamaz. Bu yüzden çok fazla detaya gerek duymuyorum. Bu bir cenaze töreni olmasından öte teröre ve PKK'ya karşı asker sivil herkesi tek yürek yapan vefalı bir uğurlamaydı. Morgtan alınan şehitlerin Türk bayrağına sarılı naaşlarına önce silah arkadaşları omuz verdi. Ne kadar ağır bir yük altında kaldıklarını düşünmeden edemediler .O an gözlerinin önüne koşuşturan hiçbir şeyden habersiz ilhan astsubayın kızı tüm yürekleri sızlatıyordu. Törenden önce öğle namazına müteakip camiide şehitlerin namazı kılındı .Camii dolmuş taşmıştı camii avlusunu dolduran asker sivil kalabalık bir grup şehitlerle helalleşmek için gelmişti .Camii avlusunda cenaze namazını beklerken şehidin ağabeyinin söyledikleri polis kamerasının kendisine yönelmesine sebep olmuştu. Bu durumdan rahatsız olan şehit ağabeyinin yükselen tepkisinden polis kamerası da nasibini almıştı. İnsanlar şehit acısıyla yanarken ateşin alev alev yaktığı yerde birde polis kamerasının kendilerini zom yaparak çekmesinden rahatsızlık duyması son derece normal bir durumdu. O kamera o anda keşke PKK'lı hainleri kaydediyor olsaydı. Kahraman astsubayımız İlhan ve arkadaşlarının acısı birinci dereceden yürekleri yakarken bazı şeylere tahammülsüzlük olabiliyordu. Herkes kendince haklıydı. Bir gerçek vardı ki 4 genç can astsubayımız vahşice katledilmişlerdi. Hem de güpegündüz?21 Mart 1992 nevruzunda Diyarbakır'da ve ülke genelinde yaşananlar açılan PKK bayrakları henüz hafızalardan silinmemiş içimizdeki hainler bir kalkışma peşindeyken bu kadar çok kan dökülmesinde o yıllarda ülkeyi yönetenlerin yanlış politikaları bir gafleti körüklemiyor muydu? O yıllarda PKK'lı teröristleri üç beş çapulcu diye niteleyerek görmezden gelmek güvenlik açığı doğurmuyor muydu? Elbette ki şehit yakınları buna isyan ediyordu. Ama kimsenin elinden bir şey gelmiyordu .Maalesef o üç beş çapulcu eşkıya güpe gündüz yol kesiyor saatlerce eylem yapıp elini kolunu sallaya sallaya kaybolup gidebiliyordu. Issız dağ başları hain tuzak kurmak için bekleyen pimi çekilmiş PKK'lı cellatlarla doluydu. Ama kim bunun ne kadar farkındaydı. O yıllarda Ankara 'da siyaset iklimi bölgedeki gerçeklerden çok uzaktı. Bu ne bir hak arama ne de bu bir özgürlük hareketiydi. Devlete kafa tutan iç ve dış destekli ayrılıkçı bir terör hareketiydi. Ne acıdır ki kör gözler ve sağır kulaklı sorumsuzlar bu gafletin büyümesine neden oluyordu. Bu yüzden masum insanlar katlediliyor ,bölge insanı teröristlere boyun bükmek zorunda kalıyordu. Çünkü güvenlik kuvvetleri çekilince bölge insanı büyük tehdit yaşıyordu. Terör örgütü bölge insanı üzerinde baskı kuruyor devlet yanlısı olmakla suçluyor çoğu zamanda katlederek başkalarına gözdağı veriyordu. O yıllarda masum ve devlet yanlısı halk çıkmaz sokakta adeta debeleniyordu. Böyle bir süreçte Kars ve çevresinde de PKK'lı teröristler fırsat buldukça terör ateşi yakmaya ve bu hain ateşi büyütmeye başlamışlardı. Bu ateşin en can yakanlarından birisi de 4 genç astsubayımızın Iğdır kırsalı Pamuk Geçidinde vahşice katledilmesi olmuştur.

20 Nisan 1992 Kars için önemli bir gündü ;şehit astsubaylar İlhan Hamlı, Mustafa Karaçimen ,Erkan Iğdır ve Naci Yıldırım'ın büyük veda gününde Kars'a, Kars halkına, Karslı dostlarına ,arkadaşlarına 14'ncü Mekanize Tugay Komutanlığında birlikte görev yaptıkları rütbeli rütbesiz tüm silah arkadaşlarına veda ediyorlardı. Serhat şehri Kars'da görev yaptıkları süre içerisinde Serhat şehrine dair biriktirdikleri anılarını da yanlarına alarak sonsuzluğa yolculuğa çıkıyorlardı. O sonsuzluğa çıkılan bir daha bu yaşama dönüşü olmayan o yolculukta Kars'da gözyaşları ve sloganlar arasında arkadaşlarının ve askerlerinin omuzlarında Türk bayrağına sarılı tabut içerisinde getirildikleri camiide musalla taşına sıra sıra dizildiler. Adeta çakı gibi içtima için bekleyen askerler gibiydiler. Oysa ki içtimaya değil cennet yolculuğuna çıkmışlardı .İşte, asker olmak, astsubay olmak buydu.

Kimseden çıt çıkmıyordu. İnsanlar gözyaşlarını yüreklerine akıtıyorlardı. Camii avlusunun bir köşesinde kalabalığın içinde annesinin yanında bekleyen masum bir şehit çocuğu hiç kimsenin tahmin dahi edemeyeceği kadar cevaplandıramadığı soruyla boğuşuyordu. Aslında küçük bir çocuk için bu büyük bir haksızlıktı. Kim farkındaydı bunu bilmiyoruz .Herkes kendi koşuşturmasında, günü kurtarma yarışındaydı. Küçük bir şehit çocuğu hesap sorarcasına, minik adımlarıyla kalabalığı yarıyor .Gözlerimizin içine hüzünle bakarak hepimize şu soruyu soruyordu. "Sizin babanız şehit oldu mu hiç?"

Şehit cenazesine katılan kalabalık bir grubun hep birlikte Kars sokaklarında attığı o slogan adeta Kars'ın her yerinden duyuluyordu. "Şehitler ölmez ,vatan bölünmez" Babasını hain bir pusuda şehit vermiş küçük bir şehit çocuğu için bu sloganı anlamlandırmak mümkün değildi. Maalesef ki üç gündür görmediği babasını bir daha hiç göremeyeceği acı bir gerçekti. Keşke bu uyanınca bitecek kötü bir rüya olsaydı. Ama bu bir rüya değildi. Uyanınca bitmeyecek kadar herşey gerçekti ,acı gerçekti .Kadere boyun bükmekten başka bir çarede yoktu .Yaşam, son varış noktasına kadar acısıyla tatlısıyla bitiş noktasına kadar bir filim şeridi hızında devam ediyor. Ama o filim şeridini geriye sarıp tekrarını yaşamak asla mümkün değil.

(Devamı yarın)