Vatandaş, politikacının müşterisidir. Ya da politikacının müşterisi vatandaştır.
Demokratik sistemlerde politikacı, müşterisini memnun etmedikçe, daha doğrusu ürettiği hizmeti vatandaşın oyu ile değiştirmedikçe malını satamayan tüccar gibi iflas eder. Yani iktidara gelemez, gelse de sürdüremez, partisi yaşayamaz. Fabrikasını kapatan tüccar gibi partisini kapatmak zorunda kalır.
O halde politikacılar, müşterileri olan vatandaşlarını (seçmenlerini) anlamak zorundadırlar.
Peki, AK PARTİ'de böyle bir sorun var mıdır?
Evet, maalesef vardır.
Taşra örgütlerinde tayinle gelmiş il başkanlarıyla istediği zaman görüşemeyen vatandaş (seçmen) olduğu sürece Sayın Devlet Başkanımız, 'Bazı kelleleri değil, hepsini kesse de' sonuç alması mümkün değildir.
Bir il başkanı düşünün ki, kendisinden 2-3 defa randevu talep edildiği halde bir milletvekili aday adayı ile görüşme tenezzülünde bulunmuyor. Söz konusu il başkanının statüsü, orada bulunmasından başka bir şey değildir.
Dr. Deming, 'Müşterilerinizi anlamak istiyorsanız, onlara sorun' demiştir.
AK PARTİ, işe ' vatandaşa sormaktan' ve onu, 'önemsemekten' başlaması gerekir.
Herkes çevresine bir baksın:
Ömrünü bu teşkilatlarda geçirmiş olanlar, mevcut teşkilat yöneticilerinden kaç tanesini tanıyorlar?
Ya belediyelerdeki Meclis üyelerini kimler ne kadar tanımaktadır?
Burada ille de 'eskiler olsun' iddiasında değiliz.
Burada eskiler ile yeniler arasındaki kopukluğa işaret etmek istiyoruz.
Mikro planda öyle ise, makro planda daha çok olduğuna inanıyoruz.
Birbirlerini tanımayanlar, birbirlerini nasıl anlayacaklardır?
İşte AK PARTİ'nin en büyük handikabı burasıdır.
AK PARTİ işe buradan başlayacaktır ama nasıl?
Takip ederseniz inşallah görürüz…
Selam ve sevgi ile…[email protected]