Ülkemizde her gün, günlük en önemli konular içinde siyaset yer alır ve Allah a şükürler olsun bu yıl da seçim, daha doğrusu genel seçim var. Siyasilerin her gün konuşma ve seçimle ilgili çalışmalar en önde gelen husus olduğuna göre, devletin idaresi ile ilgili olarak yapılacak işlere nasıl vakit bulduklarını hiç anlayamamışımdır. Bu üçüncü yıldır, her yıl olmak üzere sandığa gidiyoruz. Eğer, her yıl seçime giderek ülke kalkınacak ise, hiç mahsuru yok, her yıl seçime gidilebilir. Fakat, her seçimin ülkemizde olduğu şekildeki olağanüstü masrafları ve normal çalışmaların dışında siyaset için zaman harcanması, ülkemize oldukça fazla maliyetler yüklemektedir. Bunun dışında, iktidarda olan partinin seçim yatırımları olarak, fizibilitesi hesaplanmamış hususlarda yatırımlar yapması da bunun diğer bir olumsuz yönüdür. Benim anladığım kadarı ile siyaset oy için değil, ülkeye hizmet için gereklidir. Siyasete soyunanlar ise, asla kendi çıkarlarını düşünmemelidir. Daha önce de müteaddit kere yazdığım gibi, siyasiler halka, hakka hizmet etmek için çalışmalıdır. Seçimin başında, bu seçimde seçim ekonomisi uygulanmayacak sözlerine rağmen; seçim ekonomisinin uygulandığı bir gerçektir. Bunun yanında diğer bir husus ise, seçmenin oylarına karşılık, seçim vaatlerinin de sıralandığını görüyoruz. Bir siyasimizin, onlar ne verirse ben beş fazla vereceğim sözü hala kulaklardadır. Her ne hikmet ise, gerek iktidar ve gerekse muhalefet sözcüleri, kürsüye çıkınca bir başka insan oluyor ve yapılması mümkün olmayan vaatlerde bulunuyorlar. Bir siyasetçi seçim zamanında bir ilçede konuşurken, ilçelerinin il olacağı sözünü verir. Bu sözü veren liderin partisi de iktidara gelir. İlçe sakinleri çok sevinçlidir. Yalnız, aradan bir zaman geçmesine rağmen, hiçbir hareket yoktur ve ilçe halkı endişe içindedir. Durum bu halde devam eder iken, ilçede konu ortaya konulur ve seçim vaadini hatırlatmak üzere bir komite kurulur ve Ankara’ya gidilir. Huzura çıkan heyet, başbakana vaadini hatırlatır. Bunun üzerine başbakan Ben size ilçenizin il olacağını söyledim, ama zaman vermedim. Sizin ilçeniz bir gün il olacaktır der. Maalesef ülkemizde siyaset bu minval üzere yürütülmektedir.
Bütün bunların temelinde yatan ise kendimize has bir demokrasi anlayışımızın olmasından kaynaklanmaktadır. 1946 yılından bu yana çok partili sisteme geçmiş olmamıza rağmen; demokrasinin gerçek anlamda ne olduğunu hala anlayamadık. Daha, doğrusu eğitim-öğretim sistemimizi demokrasi anlayışına uygun şekildeki nesiller yetiştirme yönünde organize edemedik. Her yurtdışına giden milli eğitim bakanları veya ilgili bürokratlar; sanki yeni bir şeymiş gibi, yeni, yeni sistemler getirdiklerini zannederek uygulamalar yaptı, fakat hepsi de hüsranla son buldu ve sil yeni baştan yeni, yeni sistemler denemeye başladık. Yalnız, kısaca özetlemek gerekir ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekçileri olabilecek ve onu muasır medeniyet seviyesine eriştirecek nesiller yetiştiremedik. Bütün bunların sonunda da hep kanunları suçladık. Kanun esas olmakla birlikte esas olan bu kanunlara uyacak nesillerin yetiştirilmesidir. Geçen yılki, Prag gezimde hayretler içinde kaldığım bir hususu burada sizlerle paylaşmak isterim. Metro ya binmek için biletinizi okutuyorsunuz ve geçip gidiyorsunuz. Önünüzde turnike yok ve hiç kimse biletini okutmadan geçmiyor. Demokrasi kelimesi yeterli değildir. Demokrasi anlayışına uygun nesiller yetiştirmek gereklidir. Bunun yapmadığınız veya yapamadığınız zaman, hep yerinizde sayarsınız. Saygılarımla.