İnsan çay gibi olmalı;

Çay tadında, çay renginde.

Sabah uyanır uyanmaz da içilebilmeli,

Akşam uyumadan önce de…

Bir deniz kıyısında çay bahçesinde dinlenirken mesela,

Yağmurdan sırılsıklam olduktan sonra da,

Kış günlerinde de içini ısıtmalı insanın...

İnce belli bir bardakta da içilmeli,

Bir kupada,işlemeli bir fincanda da.

Bardak yoksa bir kaseyi de yadırgamamalı...

Dağ başında yanan çoban ateşinde de demlenebilmeli,

Bir köşkün mutfağında da…

İşsizlerin kıpırdamayan dudaklarına değmeli,

Ders çalışan bir gencin gözbebeklerine de...

Bütün masalara kibirlenmeden oturabilmeli;

Bir yoksulun peynir ekmeğine de eşlik edebilmeli,

Kuş sütü bile eksik olmayan mükellef bir masaya da...

Herkese ikram edilebilmeli:

Bir krala,beye,ameleye…

Konuklara,hastalara,molalarda çalışanlara…

Bir yaşlı kadın da genç bir kız da çekinmeden dudaklarına değdirebilmeli,

İsteyene limonlu,biraz ekşice,

İsteyene şekerli,biraz tatlıca,

Ya da doğal tadında sunulabilmeli...

Dost sohbetlerine eşlik ettiği gibi,

Puştların da kahrını çekebilmeli…

İnsan çay gibi olmalı:

Karadeniz topraklarında kök salıp büyümeli,

Karadeniz yağmuruyla ıslanıp,

Karadeniz güneşlerinde yeşermeli,

Güzel bir Karadeniz kızı tarafından toplanmalı dalından,

Onun peştamalına sarılıp sarmalanmalı,

Onun kollarında taşınmalı alım yerine,

Kurutulmalı,öğütülmeli,harmanlanmalı…

Dağılmalı yeryüzüne,

Bütün insanlara sunulmalı.

İnsan, Rize çayı gibi olmalı…